İçeriğe geç

Batı Avustralya’nın Şık Başkenti: PERTH (Elegant Capital of Western Australia: Perth) (20-25 January 2020)

Adelaide’den sabah 8:30’da bindiğimiz uçak 9:30’da Perth’teydi. Ama uçuşumuz 1 saat değil tam 3,5 saat sürmüştü. Bilmece gibi olan bu girişteki problemi çözelim; Adelaide ile Perth arasındaki zaman farkı 2,5 saat. Sidney’den ise zaman farkı 3 saat.

Neredeyse hiç zaman kaybı yaşamadan vardığımız kenti gezecek çok zamanımız olacağına seviniyoruz. Havaalanından taksiye atlıyoruz ve 35 AUD ödeyerek yarım saat sonra merkezdeki otelimize varıyoruz. Quality Ambassador isimli otelimiz güzel ama otelde vakit geçirmeye gelmedik. Zaten odamız saat 14:00’te hazır olacakmış. Eşyalarımızı bırakıp çıkıyoruz merakla keşfetmek istediğimiz Perth’e.

Haritadan inceleyip yürüme mesafesindeki merkeze nehir kenarından yürüyerek gidiyoruz. İyi ki de öyle yapıyoruz, nitekim şaşkınlıktan bakakalıyoruz. Nehir kenarında inanılmaz büyük bir çim alan ayrılmış. Burası konser, davet gibi etkinliklerde kullanılıyormuş. Yürüyüş ve bisiklet alanları, parklarla bezenmiş 3-4 futbol sahası büyüklüğündeki bu alan tam da şehir merkezinin dibinde ve nehir kenarında. Yani olacak iş değil. Bıraksalar bize ne gökdelenler ne AVM’ler dikerdik… Böyle boş alanlar bizim yapımıza ters. Bir garip oluyoruz. Acaba başka bir gezegene mi geldik, burası nasıl böyle boş bırakılır, bu insanların ya aklı ya da parası yok modunda hayretler içerisinde bakınıyoruz. Fotoğraf karelerine sığmayan bir alan olduğu için videoyla anlatmak istedik;

Alanın etrafındaki yürüyüş yolları, bisiklet yolları ve parklar da oldukça güzeldi;

Merkeze vardığımızda bir feribot iskelesi ve çan gürültüsü ile karşılaştık. Saat başı çalınan çanlardan olsa gerek dedik ama saat başı değildi. Durur şimdi deyip önemsemedik. Feribot iskelesindeki gişelerden, daha sonra gideceğimiz Rottnest Adası hakkında bilgi almak istedik. Broşürlerini inceledik ve gününü kesinleştirince gişeye yanaşıp bilet almak istedik Tam da bu sırada yeniden başlamaz mı çan gürültüsü. Gişe görevlisine sorduk, ne bu gürültü, önemli bir kutlama mı var diye??? Hayır, bu çanların hep böyle çalması normalmiş, çünkü çan kulesine çıkıp parayı bastıran çanları çaldırabiliyormuş. “Peki siz nasıl dayanıyorsunuz bitmeyen bu gürültüye” diye sorduk. “Çaresiz katlanıyoruz, alıştık artık” diye cevap verdi görevli. Çekilecek çile değil aslında… Anlatalım bu çan kulesi olayını, buyrun;

KUĞU ÇAN KULESİ (SWAN BELL TOWER)

Çan kulesi aslında kiliselerde olur. Bizdeki gibi ibadet zamanı için değil ama ayin yapıldığında duyurmak için çalınır. Bir de bazı kiliselerde sabah 6:00, öğlen 12:00, akşam 18:00 saatlerinde çaldığı olur. Kilise olmadan sadece bir çan kulesi neden yapılır? Yani bizde tek başına bir minare yapıldığını düşünün. Kuğu Çan Kulesi (Swan Bell Tower) denilen bu özel kulede İngiltere Kraliçesi’nin hediyesi olan 12 adet çan sergileniyor. Sergilenmekle kalmıyor, gümbür gümbür çalıyor. Kulede aslında 18 çan var. 12 tanesi Kraliçe hediyesi, diğer 6 tanesi değişik zamanlarda gelmiş. 1725 yılında Londra’nın Trafalgar meydanındaki St. Martin in The Fields Kilisesi’nin tarihi çanları, kraliçe tarafından Perth kentine hediye edildikten sonra yöneticiler düşünmüş bunları ne yapalım diye.

Tarihi de olsa en nihayetinde bir çan. Çan sadece çalınır, başka işe de yaramaz. Hiç çalınmadan telef olan ama bu sayede meşhur olan, Kremlin Sarayı’ndaki, dünyanın en büyük çanını size Moskova yazımızda anlatmıştık;

Hediye gelen çanların böyle bir özelliği de yok, baya çalıyor bunlar. Ne yapacak yöneticiler? Kraliçenin hediyesi, bir şey yapmasan büyük ayıp, tutmuşlar tam şehrin göbeğine, 2000 yılında modern bir bina yapıp tarihi çanları buraya koymuşlar. Tarihi çanlara tarihi görünümlü bir bina yapsalardı yine hoş olabilirdi. Ama sipsivri bir bina merkeze sadece biraz hava katıyor, o kadar…

Kulenin videosunu izleyelim, yöneticilerin ne kadar ticari zeka sahibi olduğunu sonra size anlatayım.

Kulenin önüne bir havuz yapmışlar, fıskiyeli falan hoş bir görüntü. Ama anlaşılan, konu görüntü değil, üzerine bir köprü yapmakmış. Köprünün iki tarafına zincirler gerilmiş, işte size bir darphane… Bu sayede kule neredeyse para basar hale gelmiş. İçeride kalp şeklinde asma kilit satılıyor ve üstüne isteyenlerin ismi ve tarih yazılıyor. Çiftler de birçok şehirde olduğu gibi, kilidi zincire kilitleyip anahtarı havuza atıyorlar. Sözüm ona artık bu sayede kalpleri sonsuza kadar kilitli. Peki niye çiftler yanlarında getirdikleri ve 2 dolara satılan asma kilitleri takmıyorlar da içeriden 35 dolara satılan asma kilidi alıyorlar? Sadece üzerinde tarih ve isim yazıldığı için. Şeytan diyor, git kapısında tezgah aç ve isim yazılı asma kilitleri 10 dolara sat. Bizde olacak 10 tane tezgah açılmıştı, hatta tezgahların hanutçuları müşteri kapmak için bağırmaya başlamışlardı; “gel vatandaş bizde 9 dolara isim yazılı kilitler…”

Bir de kampanyası var çan kulesinin: Kilit ve iki kişilik bilet 66 AUD. Ne var bunun içinde? Bir adet kalp şeklinde isim ve tarih yazılı asma kilit ve iki kişilik bilet. Bilet ile yukarı kata çanları görmeye çıkılabiliyor. Orada ayrıca bir para öderseniz çanları istediğiniz kadar çaldırabiliyorsunuz. Yukarı çıkan asansörün kapısında; “sadece parasını ödeyen patronlar binebilir” yazıyor. Tek kişilik bilet 18 AUD. Yani 66 AUD öderseniz 5 AUD kâra geçiyorsunuz. Her şeyin para kazanmak üzere kurulmuş olması bizi fazlasıyla rahatsız ettiği ve kişi başı 18 AUD tutarını da fazla bulduğumuz için yukarıya çıkmıyoruz. Patronlukla zaten ilgimiz yoktu, asansörleri ve çanları onların olsun.

Fakat zemin katta kurulu bulunan ve açıkta sergilenen saat mekanizması hepsinden daha güzel ve önemliydi bence. 1896 yılında J.B. Joyce tarafından yapılan saat 2006 yılında kuleye konulmuş ve çanlara monte edilmiş. 125 yıldır aksamadan çalışan bu saat mekanizmasına şapkamızı çıkartıp selam durduk.

KISA PERTH TARİHİ

Perth’ün tarihi ilginçliklerle doludur. İngilizler adaya 1700’lerin sonuna doğru ayak basmış olmasına rağmen hiç kimse 1820’lere kadar adanın batısına gelmemiş. İngilizler, Amerikalı veya Fransızların gelip adanın batısını işgal etmesinden korkarak 1827’de bölgeye kaptan James Stirling’i göndermişler. İlk keşiflerden sonra 1829’da Perth civarına ilk koloniler gelip yerleşmiş. Ancak Avustralya’nın diğer şehirlerine oldukça uzak olan Perth bir türlü gelişememiş. İşgücü olmayınca gerekli hiçbir şey yapılamaz olmuş. Koloninin önde gelenleri İngiliz merkezi hükümetine başvurup Perth’e zorunlu göçmen gönderilmesini yani mahkumların gönderilmesini talep etmiş. Mahkumların gönderilme hazırlıkları yapılırken 1890’da altın bulunmuş. İşte bu keşifle birlikte altına hücum başlamış ve Perth’ün nüfusu katlanarak artmış.

Sadece altın da değil, uranyum, demir, nikel, boksit, petrol ve doğalgaz da bulunmuş. 1901’de Fremantle Limanı’nın inşaa edilmesi kentin gelişiminde önemli bir yapı taşı olmuş. Perth’e göçler hızlanmış. Bugün, uluslararası maden firmalarının ofislerinin bulunduğu, yoğunlaşmış ağır sanayi kenti hüviyetine bürünmüş. 1,5 milyon nüfuslu kentte iki üniversite bulunmakta olup saygın akademik yapısıyla önemli bir eğitim kenti haline gelmiş. İşte 130 yıl içinde yoktan var olan bir kentin hikayesi. Madenler bulunmasaydı belki de bugün sıradan bir kasaba olarak yaşamına devam edecekti. Şimdi ise modern ve gelişmiş bir kent. Kozmopolit değil. Dünya mutfağından örnekler pek yok. Yeme-içme yönü kısıtlı, fazla çeşit yok ama yine de yaşaması keyifli bir şehir yaratılmış.

MADEN MÜZESİ (MINT MUSEUM)

Perth’ün böyle gelişmesini sağlayan madenlerin müzesi de var. Girişte müzenin bir filmi var. Filmden gördüğümüz kadarıyla ilk madenlerin çıkartılmasından bugüne tüm gelişim anlatılıyor içeride ama biz müzeyi protesto edip girmiyoruz. Kişi başı 19 AUD yani yaklaşık 90.-TL bu müzeye veremeyiz. Birçok kentte müzeler ücretsiz ya da cüz’i tutarlar iken buradaki rakamı kabul edemiyoruz. Müzenin hediyelik eşya dükkanı da kuyumcu gibi. Her türlü takı ve mücevherat var. Mesele müze değil zaten, giriş ücreti ve mağazadan para kazanmak.

Maden Müzesi’nden sonra Perth’ün en güzel bölgelerinden birine, Kings Garden ve Anzak Tepesi’ne gidiyoruz. Oradan Botanik Bahçesi’ne devam edeceğiz.

ANZAK TEPESİ, KINGS GARDEN VE BOTANIC GARDEN (BOTANİK BAHÇESİ)

Perth’ten yürüme mesafesindeki yemyeşil bir tepede Kings Garden kurulmuş. Bu bahçede de bir Ancak Anıtı inşaa edilmiş. Anıttaki havuzun ortasında sönmeyen bir meşale mevcut. Anzak askerlerinin sönmeyen anısını simgeliyor. Anıttan Perth manzarası da muhteşem. Ayrıca, Kings Garden’ın hemen arka tarafında başlayan Botanik Bahçesi de görülmeye değer. Burada dünyanın değişik yerlerinden getirilmiş ağaçları da görebilirsiniz.

Botanik Bahçesi’nden manzaralar;

MERKEZ

Perth’ün merkezi, tarihi binaların (tabii ki en eskisi 1836) etrafında yükselen modern çok katlı binalarla her iki zaman dilimini birlikte yansıtmaktadır. Her ne kadar gökdelenleri çok olsa da merkezde insanı boğan bir hava yok. Tam tersine geniş rekreasyon alanları ile nefes alan, rahat bir şehir yaratılmış.

MERKEZ ÇARŞI (HAY STREET MALL)

Perth’ün merkez çarşısı Hay Street Mall, modern bir alışveriş caddesi. Etrafındaki kültürel alanlarla hoş bir bölge yaratılmış. Hem bir dinlence hem alış-veriş bölgesi.

İTFAİYE

Kenti gezerken karşımıza çıkan İtfaiye Müzesi’nden bahsetmeden geçemeyeceğim. Aslında konu sadece itfaiye değil, müze de değil, konu eğitim sistemi. Yolumuzun üzerine çıkan bu basit itfaiye müzesinin kapısında yer alan levha ile başlıyor her şey. Bu levha aslında eğitim zihniyetinin temellerini yansıtıyor; “Yangın Güvenliği Eğitim Merkezi ve Müzesi”.

Avustralya’daki birçok müze ve kütüphane aslında bir eğitim merkezi olarak işlev görüyor. Çocuklar, gençler ve hatta yetişkinler, müzelerde ve kütüphanelerde etkileşimli olarak birçok şey öğrenebiliyor. Her müzenin ve kütüphanenin çocuklar ve gençler için ayrılmış bir oyun ve eğitim bölümleri bulunuyor. Burada o müze veya kütüphanenin özelliğine uygun olarak katılımı sağlayan değişik aktiviteler oluyor. Eğitim her yaştan insan için her mekânda kesintisiz olarak devam ediyor.

Ne varmış içeride deyip giriyoruz içeri. Eski itfaiye arabaları ve yangın söndürmelerde kullanılan aletler, giysiler v.s. Ama çok daha önemlisi, anaokulu çocukları da bizimle birlikte orada. Öğretmenleri ve müze görevlileri ile birlikte yangın önleme, yangın durumunda ilk yapılması gerekenler konusunda eğitiliyor. Çocuklar büyüklere nasıl haber vereceklerini, dumandan kaçıp pencere ve kapıları açma, düdük ile komşulara haber verme gibi birçok konuda eğitiliyordu.

Müze sadece eski eşyaların sergilendiği antika deposu değildir. Müzeler insanlara geçmişten gelen birikimler sayesinde ileriye daha üretici ve verimli nasıl bakılacağını sorgulatan eğitim yerleridir. İşte Avustralya bu ilkeyi en iyi uygulayan ülkelerden biri olarak takdirimizi kazandı.

HUKUK MÜZESİ (OLD COURTHOUSE)

1836’da kurulmuş bulunan bu mahkeme salonu, eyaletin ilk kamu binasıymış. Mahkeme başka yere taşınınca değişik amaçlarla kullanılmış. Şimdi güzel düzenlenmiş ve gerçekçi bilgilerle donatılmış bir hukuk müzesi. Aborjinlerin, kadınların ve çocukların haklarının çok eski olmadığını anlıyoruz bu müzede. Aborjin çocukları ailelerinden zorla alınır, çoğu köle olurlar, şanslı olanlar ise okula gönderilip toplumsal hayata katılırlarmış. Bu müzede öğreniyoruz ki, Aborjinler insan sınıfından sayılmadıklarından davalarda savunma yapma, avukat tutma gibi hakları yokmuş. İnsanların bir alt sınıfı olan köleden de alt bir sınıf olarak değerlendirildikleri için hiçbir hakları yokmuş. Doğrudan Rottnest Adası’ndaki hapisaneye gönderilirmiş. 1944 yılına kadar vatandaşlıkları da yokmuş Aborjinlerin. 1944’te vatandaş olmuşlar ama 1967’ye kadar oy verme hakları yokmuş. 1972’ye kadar da miras hakları yokmuş. 1975’e kadar ırk ayrımına tabi yaşamışlar. Okulları, mahkemeleri, çalışma alanları, her şeyleri ayrıymış. 1993’te yapılan anlaşma ile eşit haklara tabi oldukları kabul edilmiş. Özetle, Aborjinlerin insan ve eşit vatandaş kabul edilmeleri henüz çok yeniymiş. Bu küçük ama gerçekçi müzeden çok şey öğrendik.

LİMAN BÖLGESİ VE KÖPRÜLER

Perth’ün merkezi modern ve yüksek binalarla çevrili olmasına rağmen, liman bölgesindeki rekreasyon alanlarıyla güzel ve çekici bir hale bürünmüş. Liman bölgesinde, Elisabeth Quay feribot iskelesi, küçük bir marina, küçük bir ada, adada kafe ve restoran, adaya kurulan köprü, ilginç heykeller ve yürüyüş alanlarıyla çok hoş bir mekan düzenlemesi yapılmış.

EYALET KÜTÜPHANESİ

Yukarıda İtfaiye Müzesi bölümünde yazdıklarımız burada anlatacağımız kütüphane için de aynen geçerli. Sadece kütüphane değil burası, aynı zamanda bir eğitim merkezi. Gençler ve çocuklar için düşünülmüş etkileşimli bir okul gibi düzenlenmiş. Çocuk oyun alanı da var, gençlere eğlence bölümü de… Yetişkinler için oldukça fazla sayıda bilgisayar ücretsiz kullanıma hazır. Geniş ekranlarıyla çalışma yapanlara her türlü kolaylık sağlanmış. Kütüphanenin dijital arşivi de mükemmel. 6 katlı muazzam bir binada bulunan bu kütüphaneden insan çıkmaz istemez. Her türlü kaynak, ücretsiz bilgisayar hizmeti, çok makul fiyatlardaki kafesi, çocuk oyun ve eğlence alanları ile bir ailenin bütün gün vakit geçireceği mükemmel bir ortam yaratılmış.

SANAT GALERİSİ

Sanat galerisi de aynı müzeler ve kütüphane gibi bir eğitim merkezi. Galeri, çocuk oyun alanları ile ailece gelmeyi keyifli hale getiriyor. Avustralyalı ressamlara ait etkileyici resimler, oldukça zengin bir Rodin heykelleri koleksiyonu ile sanat galerisi önemli bir kültürel merkez.

LONDON COURT

London Court, 1930’lardaki alış-veriş merkezi. Eski halinı korudukları için oldukça sevimli bir pasaj olarak bugün de çok hoşlanılan bir yer. Alış-veriş tutkunları burada sevimli dükkanlar arasında kendisini kaybedebilir. Tüm dünyadan gelen sevimli ve ilginç objeler, hediyelik eşyalar ve tabii ki Perth’ün olmazsa olmazı değerli taşlar, madenler, ne ararsanız burada en sevimlilerini bulabilirsiniz.

SİYAH KUĞULAR

Swan Nehri, adını buraya özgü olan siyah kuğulardan alır. Oldukça uysal olan bu güzel hayvanları elinizle besleyebilirsiniz. Bizim çekindiğimize bakmayın, hiçbir şey yapmıyorlar.

YAGAN SQUARE (YAGAN MEYDANI)

Kentin merkezlerinden biri de Yagan Meydanı. Burada kentin en güzel ve meşhur bar/pub’ları var. Yukarıda yeme-içme mekanları bakımından Perth’ün kısırlığından bahsetmiştik. Adelaide veya Melbourne gibi gurme mekanlar, dünya restoranları ne yazık ki Perth’te yok. İşte sadece Yagan Meydanı’ndaki birkaç restoranda leziz yemekler bulunabiliyor. Aynı zamanda tiyatro ve sineme salonları da bu bölgede yoğunlaşıyor.

MENDS’TEN PERTH

Merkezden Elisabeth Quay’den kalkan feribotla Swan Nehri’nin karşı tarafına geçiliyor. Burası Mends bölgesi. Lüks bahçeli konutlar, gezinti alanları, nehir kenarında yürüyüş ve bisiklet yolları, plajlar, kumsallar, yelken ve kürek kulüpleri, kafe ve restoranları ile kentin nefes alma yeri. Güzel düzenlenmiş bu bölgede genellikle daha varlıklı kesim oturuyor.

SWAN (KUĞU) NEHRİ PERTH’ÜN KALBİ

Perth demek Swan Nehri demek. Nehrin genişleyerek büyük bir göl oluşturduğu alana kurulmuş şehir. Bu sayede su sporları yapmaya, hatta suya girip yüzmeye imkân veren bir nehir bu. Binlerce tekne bağlı marinalarında. Kürek, kano ve yelken yapanlarla dolu bu nehir. Plajlarından nehire girip yüzülüyor. Denizden farksız. Nehrin iki yakası arasında feribotlar işliyor. Haritasını da şöyle koyalım;

Nehirden geçerken çektiğimiz fotoğraflarla Perth’ün güzelliğini daha iyi yansıtabiliriz;

FREMANTLE

Swan Nehri’nin denizle buluştuğu yerde Perth’ün büyük ticari liman kenti Fremantle bulunur. Ticari limanın sevimsizliği bir yana Fremantle oldukça sevimli bir sahil kasabasıdır. Perth merkezden kalkan feribotlar nehir turu yaparak Fremantle’a gelir. Biz Perth’ten kalkan trenle 40 dakikada vardık Fremantle’a. Tren istasyonunun çıkışında kocaman bir postane binası karşıladı bizi. Avustralya’nın en güzel binaları, en güzel mağazaları postaneler olabiliyor. Burada da öyle. nefis bir mimari, kente girişte size gülümseyen bakımlı tarihi bir bina kırmızı tuğlalı sevimli haliyle sizi çağırıyor.

Haftanın üç günü açık olan Fremantle pazarı bugün açık. Pazar yerine girer girmez sağdaki ilk dükkânda küçük tekne maketleri dikkatimi çekiyor. Bu tekneler Avustralya’ya ait olamaz. Daha çok bizim oraların teknelerine benziyor. Ama üzerinde Perth, Avustralya falan yazıyor… Emine’ye bunlar buranın teknesi değil derken Türkçe konuştuğumuzu duyan çalışan bize “hoşgeldiniz” dedi. Türkmüş. Dükkân sahibi de bir Türkmüş. O an için orada değildi. Meğer Sinoplu’ymıuş. Sinoptan getiriyormuş bu tekne maketlerini ve üzerine kendisi yazıyormuş Perth diye. Neredeeeen nereye… Tevekkeli diyorum, bunlar bizim takalar, çektirmeler… Çalışan Perth’te mühendislik okuyormuş, boş zamanlarında çalışıyormuş.

Biraz ileride sanki Kapalıçarşı’dan bir dükkân görüyoruz. O da bir Türk dükkanı. İstanbul’dan getirdikleri eşyaları satıyorlar. Sahibi Erdem Bey’le epey bir sohbet ettik. Bir Avustralyalı ile evlenmiş, çocuğu olmuş ve yerleşmiş buraya. 7 yıldır burada yaşıyormuş. Memnunmuş. Pazar yeri haftanın üç günü açık olduğu için üç gün çalışıyor, bazen başka yerlerde stand açtığı da oluyormuş. Ama çocuğuna zaman ayırıp onunla birlikte olabildiği için çok mutlu olduğunu söyledi. İleride börekçi Süha Usta varmış, ona da uğrayın dedi.

Biraz ileride buluyoruz Süha Usta’nın dükkânını. Ödül almış Süha Usta. işinin başında ve başını kaşıyacak vakti yok, harıl harıl çalışıyordu. Sadece börek değil, baklava, gözleme ve künefe de yapıyor. Aylar sonra demleme çay içtik, çok özlemişiz. 37 yıl önce gelmiş Avustralya’ya. Her şehrinde çalışmış, yaşamış, son olarak Perth’e yerleşmiş. 3 yıl önce bu börekçi dükkânını açmış. Çok iyi işlediği için şu anda başka bir iş düşünmüyormuş.

Fremantle’ın ilk binası bir hapishaneymiş. Round House denen hapishaneyi geziyoruz. Tam deniz kenarında, Bize Sinop Cezaevi’ni anımsatıyor. “Dışarda deli dalgalar, gelir duvarları yalar, seni bu sesler oyalar, aldırma gönül aldırma” demiş ya Sabahattin Ali, işte buraya da tam olarak uyuyor bu dizeler. Küçük bir hapishane burası ve normal suçlardan yatanları barındırıyormuş. Azılı mahkumlar Tazmanya’ya gönderiliyormuş.

Fremantle plajları ve güzel kumsalları ile yazın çok rağbet edilen bir yer. Perth’te olmayan güzel restoranlar ve yeme-içme yerleri Fremantle’da var. özellikle deniz ürünleri çok güzel. Fremantle’ın bir özelliği de bira fabrikaları. Bu fabrikalarda bira test edebiliyorsunuz. Tüm çeşitlerden küçük kadehlere konulan biraların ne olduğunun listesini de veriyorlar. Deneyip not veriyorsunuz. Test sonucu çok beğendiğimiz bira çeşidi olmadı ama hiçbiri kötü de değildi.

Fremantle’da büyük bir deniz müzesi var. Ama okuduğumuz rehber kitaplarda bir de Batık Gemi Müzesi (Shipwreck Museum) olduğu ve asıl buranın önemli olduğu yazıyordu. O zaman önce Batık Gemi Müzesi’ni gezelim, sonra Deniz Müzesi’ne gideriz dedik. Giriş ücretsiz. Müzede, 1629’da batan Batavia isimli geminin 1972’de su üstüne çıkarıldığı ve ayrı bir bölümde sergilendiğini öğrendik ve heyecanlandık. 1629 yılı yapımı bir gemiyi görmek çok ilginç olsa gerek. Stokholm’de 1628 yılında denize indirildiğinde batan Wasa gemisini aynen çıkartmışlar ve olduğu şekliyle müzede sergiliyorlardı. Fotoğrafı yanda. Çok etkilenmiştik. Demek ki bir de burada var aynı yıllarda yapılan gemiden dedik. Batavia’nın sergilendiği alana girişler sınırlanmış. İçeride 3 kişinin olmasına izin verilmiyor. O nedenle ikişer ikişer alıyorlar ziyaretçileri. Bira bekledikten sonra sıra bize geldi. heyecanla girdik içeri, o da ne??? Geminin sadece bir bordasının küçük bir parçası sergilenmekte. Başka hiçbir yeri yok. Sadece bir tahta parçası. Wasa’yı gezenler için bu çok komik. Aşağıda Batavia’nın fotoğraflarını göreceksiniz.

Batık Gemi Müzesi’ndeki hayal kırıklığımız üzerine Deniz Müzesi’ni gezmekten vazgeçtik. Bir hayal kırıklığı daha yaşamak için yeterli sabrımız olsa da vaktimiz yok.

Fremantle fotoğrafları ile bu güzel kasabayı daha iyi anlatabileceğiz;

ROTTNEST ADASI

Adaya ilk ayak basan batılı Kaptan Willem Vlaming, adada yaşayan quokkaları fareye benzetmiş ve fare evi anlamına gelen; rat’s nest adını vermiş. Daha sonra bunların fare olmadığını anlamış ama o ilk konulan isim değişmemiş, sadece biraz değişime uğrayıp “Rottnest” olmuş.

Quokka bir tür kanguru, ama oldukça küçük bir tür. Keseli hayvanların en küçüğü olduğu söylenebilir. İnsana alışmışlar, kaçmıyorlar ve elinizden yiyecek yiyebiliyorlar. Aslında adada quokkaları beslemek yasak. Ama bu yasağı pek uyguladıkları söylenemez. Çünkü adanın restoranlarında dolaşan quokkalar yemek artıkları ile beslenmeye alışmışlar.

Ada doğal olarak bir cennet. 20 koyda 63 tane birbirinden güzel kumsal ve plaj var. Deniz billur gibi. Bazı koylar tekne demirlemeye de elverişli. Adadaki konaklama tesislerinde tatil yapanlar için, “tembellik etmeye gelin” diyor turizmciler. Adada özel motorlu taşıt yok. Sadece görevlilere ait arabalar var. Adayı dolaşmak için en iyi yol bisiklet kiralamak. Herhangi bir dağ tepe de yok adada. O yüzden gezmesi de kolay.

Adada her türlü su sporu yapılabilir. Dalış merkezlerinde tüplü veya şnorkel ile dalabilirsiniz. Tek sorun köpekbalıklarına dikkat !!!

Biz Perth’ten bir ada turu aldık. Feribot gidiş-dönüş ve midibüs ile ada turu kişibaşı 136 AUD. Sabah 7:30’da otelimizden aldılar, feribot saat 8:30’da kalktı. 10:15’te adaya indik. Midibüslere transfer olduk adanın her tarafını iki saatte gezdirdiler. feribot iskelesine yakın, restoranların olduğu yerde bıraktılar. Öğle yemeğimizi yedikten sonra yürüyerek gezmeye karar verdik. Yakındaki plajlara gittik, quokkalarla birlikte güzel zaman geçirdik ve nefis bir doğal ortamda yürüyüş yaptık.

Adada her türlü konaklama tesisi var. Çadırını alıp gelen için olağanüstü kampingler var. Orta halli otellerden son derece lüks otellere kadar her bütçeye uygun tesis mevcut. tatil için ideal bir yer. Önce fotoğraflarla kısaca anlatıp arkasından video ile gezimize buyrun;

Adanın güzelliklerini anlatmanın en iyi yolu video;

Rottnest Adası ile Perth gezimizi tamamladık. Sırada Brisbane ve Cairns ile Great Barrier Reef var…

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: