İçeriğe geç

MOSKOVA (18-20 Temmuz 2015) (RUSYA 4. Bölüm)

Geceleyin, karlı kayın 
ormanında yürüyorum. 
Karanlıkta etrafımı 
gündüz gibi görüyorum.

Şimdi şurdan saptım mıydı, 
şose, tren yolu, ova. 
Yirmi beş kilometreden 
pırıl pırıldır Moskova …            Nazım Hikmet, 14 Mart 1956, Moskova                    

                                                              (Karlı Kayın Ormanı şiirinin son iki dörtlüğü)

Büyük usta şiirinde böyle demiş Moskova için, 1956 yılında. Hala ışıl ışıl mı, yoksa ışıltısı söndü mü diye merak ederek gittik Moskova’ya. Gördük ki Moskova’nın ışıltısı hiç bitmez.

Biz tren yolundan değil, Volga Nehri’nden Moskova Nehri’ne geçerek geldik Moskova’ya. Marinalar gördük Moskova’ya yaklaştıkça. Bir sürü tekne, yelkenlisi motor yatı, gemisi… Denizden hiçbir farkı yoktu bu nehirlerin. Nasıl büyük göllere (Hazar gibi) deniz deniyorsa, Moskova Nehri’ne de bence Moskova Denizi denilebilir.

KREMLİN SARAYI VE MÜŞTEMİLATI

Öğleden sonra limana yanaştı gemimiz. Otobüslerle Moskova’ya inip şehir turu yaptık. Sonra da Kremlin Sarayı ve müştemilatı. Kremlin Sarayı girişinde epey bir kuyruk var. Ancak fotoğrafta gördüğünüz kuyruk bilet kuyruğu değil, yaklaşık 1 saatlik bilet kuyruğundan biletini almayı başaranların giriş kuyruğu. Yarım saatte bir bireysel girişlere kapı açılıyor. Yarım saatte bir ise bireysel girişlere kapanıp gruplara (toplu bilet alanlara) açılıyor. Bu sürede ferdi giriş kuyruğu uzadıkça uzuyor tabii. Giriş kapısının olduğu bahçe Aleksandrovsky Bahçesi ismini taşıyor. Çok güzel düzenlenmiş bir bahçe. Önceden buradan nehir geçiyormuş. Tabii Kremlin kapıları, eski zamanların güvenliği gereği, nehir üstüne köprülerle sağlanıyormuş. Sonradan nehrin üstünü kapatıp bahçe olarak düzenlemişler. Nehir yine alttan akıyormuş. Çok hoş bir bahçe çıkmış meydana.

Bizim biletlerimiz toplu olarak tur tarafından alındığı için grup kapısından giriyoruz. İşin ilginç yanı Kremlin Sarayı halen devlet kurumlarının çalıştığı bir merkez olarak20150826_133916

kullanılıyor. Bir kısmı ziyarete açılmış. Biz bu toplu gezide Kremlin’in bahçesinde bulunan yapıları, Meryem’in Göğe Yükseliş Katedrali, Meryem’e Müjde Katedrali, Başmelek Katedrali ve Büyük İvan Çan Kulesi’ni geziyoruz. Kremlin’in bir krokisini ekliyorum ki demek istediklerim rahatça anlaşılsın. Dip dibe bu katar katedrale ne ihtiyaç varmış acaba? Mutlaka bir açıklaması vardır ama bana sadece gösteriş olduğu kanaati hakim oldu.

Kremlin Sarayı’nın etrafındaki surların 18 tane kulesi, her birinin ayrı bir ismi ve güzelliği var. Krokide 34 no.lu Köşe Arsenal Kulesi’ni bulun ve 1812 tarihini unutmayın. Moskova için çok önemli olan bu tarihi size daha sonra anlatacağım.

Kremlin Sarayı bahçesinde rehberimizin bize ilk gösterdiği şey, hiç atış yapmamış top ve hiç çalmamış çan. Fotoğraflardan göreceğiniz top, Fransızlara karşı savaş için o kadar büyük yapılmış ki, dünyanın en büyüğü ve menzili en uzak olsun istenmiş. Yapılmış da… Ancak top o kadar ağır olmuş ki, savaş alanına taşınamamış. Şimdi Kremlin Bahçesi’nde sergileniyor, dünyanın en büyük topu diye. Kime ne fayda…

Yine fotoğraftan göreceğiniz kırık bir çan var. Devasa bir çan. Bu çan da dünyanın en büyüğü olsun diye yapılmış. Olmuş da… Çanı binbir zahmet kuleye de çıkarmışlar, takmışlar ve sıra çalınması aşamasına gelmiş. İlk sallanmayla birlikte çanı taşıyan teller kopmuş ve çan olduğu gibi yerde… Şimdi ilk düştüğü yerde, düştüğü şekliyle, bir kenarı kırık haliyle sergileniyor. Dünyanın en büyük çanı ama hiç çalamayan bir çan…

Katedrallerin içinde fotoğraf çekmek yasak olduğu için üzülüyoruz ama yapacak bir şey yok.

Kremlin’i gezerken Rus Çarı hakkındaki önemli hikayeye geldi sıra. Hatırlarsanız Katerina’nın hikayesini anlattığımda, başka bir hikayenin daha olduğunu, ama onu Moskova yazımda anlatacağımı söylemiştim. Yine hatırlarsanız Uglich’teki Kan Kilisesi’nin yapılış sebebini anlatmıştım. Tekrar oraya dönelim. Korkunç İvan oğlu İvan’ı öldürüyor. Kendisi de öldükten sonra taht hastalıklı Fyodor’a kalıyor. Kayınbiraderi Boris Godunov bizzat yönetimi ele geçiriyor ve bir süre sonra Fyodor da ölüyor. Bu sefer taht Korkunç İvan’ın en küçük oğlu Dimitri’ye kalıyor ama Dimitri sadece 6 yaşında. Godunov, annesiyle birlikte Dimitri’yi Uglich’e prenslik sarayına gönderiyor. 9 yaşına geldiğinde Dimitri şimdiki kan Kilisesi’nin bulunduğu yerde öldürülüyor ve Rurik Hanedanı sona eriyor. Buraya kadarını size anlatmıştım. Gelelim hikayenin devamına. Hikaye deyince gerçek değil anlaşılmasın. Bizzat gerçek hem de bir imparatorluğu etkileyen gerçeklerden bahsediyoruz.

Dimitri’nin öldürülmesinden sonra tüm yetkiler  Boris Godunov’un eline geçer. Fakat yönetiminden kimse memnun kalmaz. İşte bu sırada Polonya’da (Lehistan) bir genç çıkar ve “Ben Dimitri’yim, ölmedim, Lehistan’a kaçtım” der. “Tahtın varisi benim” diyerek Lehistan’da büyük bir ordu toplar ve Rusya üzerine yürür. Boris Godunov hemen Rus ordusunu savaşa hazırlar, fakat ordunun önemli bir kısmı Dimitri’ye inanmıştır ve Onu destekler. Godunov yenilir. Dimitri gelip tahta oturur ve Rus Çarı olarak 1605-1606 yıllarında Rusya’yı yönetir. Aslında bu süreye Polonya’nın Rusya’yı istilası diye bakanlar da vardır. Çünkü saray erkanı olduğu gibi lehlerden oluşmuştur. Ruslar isyan ederler ve Vasili Suşkin isimli bir asilzadeyi başa getirirler, fakat 1608’de Dimitri tekrar idareyi ele geçirir. Aslında Çarlık bu dönemde ikiye bölünür. Kimisi Dimitri’ye inanır, kimisi ise sahte olduğunu söyleyip Vasili Suşkin’in peşinden gider. Esasında Dimitri sahtedir. Bu durumun kesinlikle anlaşılması 1610 yılını bulur ve 1610-1613 yılları arasında çalkantılı bir dönem yaşanır. 1613 yılında Mihail Romanov’un çarlığı kabul edilir ve çalkantı sona erer. Hiç sahte çar mı olur demeyin. İşte bizzat olmuş ve 5 yıl boyunca tahtta kalmış.

MANEJ MEYDANI

Kremlin gezisinden sonra herkes yemek için gemiye dönerken biz gezmeye devam ediyoruz. Kızıl Meydan girişinde Manej Meydanı çok özel bir meydan olarak düzenlenmiş. Parklar, bahçeler, anıtlar, fıskiyeler, muhteşem heykeller. Bu meydan mutlaka zaman ayrılarak gezilmeli.

BOLŞOY’UN KARŞISI KARL MARX

Biraz ileride Bolşoy Tiyatrosu’nun binasını buluyoruz. İçeri girip gezmek mümkün değil. Bu akşama bilet almak istiyoruz. Hani belki birisi iptal etmiştir biletlerini… O şansımız da tutmuyor ama istersek 5 ay sonrasına bilet alabilirmişiz. Rehberimiz karaborsada biletlerin 300 Euro’dan bulunabileceğini söylemişti. Ne iştir bu parayı bastırdın mı Rusya’da bütün kapılar açılıyor artık…

Bolşoy Tiyatrosu’nun karşısında Karl Marx’ın heykeli var. Gidip bir merhaba diyoruz Marx’a. Aman Moskova’da da kendinizi yola atıp da karşıdan karşıya geçmeye çalışmayın. Her yerde alt geçitler ve metro bağlantı geçitleri var. Trafik ışığı yoksa bu alt geçitleri kullanın.

MOSKOVA NEHRİ

Moskova Nehri şehrin can damarı. Gezi tekneleri, yük gemileri vızır vızır işliyor. Moskova’nın romantik havasını besleyen bir yapı taşı bu nehir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

KIZIL MEYDAN

Ardından Kızıl Meydan’a gidiyoruz. Hava kararmak üzere. Kızıl Meydan ışıl ışıl… Nazım Hikmet’in dediği gibi, Moskova ışıl ışıl… Evet diyorum içimden Moskova’nın ışıltısı bitmez.

Kızıl Meydan’a Tarih Müzesi’nin yanındaki kapıdan giriliyor. Diğer tarafta, yani Aziz Vasili Kilisesi’nin yanında da bir kapı var. Tarih Müzesi’nin yanından girildiğinde sol tarafınızda GUM Alışveriş Merkezi, sağ tarafınızda Kremlin surları ve önünde Lenin Mozolesi, tam karşınızda ise renkli ve soğan kubbeli Aziz Vasili Kilisesi yer almakta. Çok etkileyici bir meydan. Ertesi gün bu meydana yine geldik. Lenin Mozolesi’ne girmek istiyorduk. Ölümünden sonra Lenin’i (aksini vasiyet etmesine rağmen) mumyalamışlar. Lenin’in Stalin konusundaki vasiyetnamesine de uymamışlar aslında. Eşi Krupskaya vasıtasıyla iki ayrı vasiyetname yapmış Lenin. İmzası ve el yazısı birçok incelemeden geçmiş ve kendisine ait olduğu tespit edilmiş. Stalin konusunda, diktatörlük belirtileri var, dikkat edilmeli, yöneticilik görevi verilmemeli demiş ama bir işe yaramamış. Kendisi hakkında da, heykelleri, mumyası gibi tapınma araçlarını kesinlikle istememiş, ama yapmışlar. Mozolenin içinde fotoğraf çekmek yasak. Büyük çanta ile girilemiyor ve içeride durulamıyor, konuşulamıyor. Ho Chi Minh mozolesinden biliyoruz bu uygulamayı. Durulamadığı için sıra çabuk akıyor ama en az iki saatlik beklemeyi göze almak lazım. O kadar zamanımız yok ne yazık ki. Başka zaman Moskova’ya tekrar geleceğiz, hem de Bolşoy bileti alarak. O zaman gezeriz diyoruz.

GUM AVM

Kızıl Meydan’da Lenin Mozolesi’nin tam karşısı GUM Alışveriş Merkezi. Böyle bir meydanda AVM’nin ne işi var demeyin. Eskiden Kremlin Sarayı’nın yanında bu meydanda pazar kurulurmuş. O pazar giderek genişlemiş. Önce esnaf için dükkanlar yapılmış, sonra güzel ve büyük bir ticaret binasına dönüşmüş ve giderek bugünkü GUM AVM ortaya çıkmış. Yani bir ihtiyaçtan günümüze kadar gelmiş. Bu güne kadar gezdiğimiz en güzel AVM olduğuna karar verdik. Fotoğraflara bakınca ne demek istediğimizi anlayacaksınız;

SOSYALİZM YÜRÜYÜŞÜ

Bu arada, Che Guevera bayrağı açmış, önde Lenin ve Stalin’in resimlerini taşıyan, CCCP (SSCB) tişörtü giymiş birinin önden gittiği, genellikle 70 yaş üstü bir grubun yürüyüşe başladığını görüyoruz. Yürüyüş, bırakın şu kapitalizmi, ne varsa sosyalizmde var diyenlerin yürüyüşü. Topu topu 30 kişilik bir yürüyüş. Bir süre eşlik ediyoruz yürüyüşe. Bizimle birlikte 32 kişi oluyor…

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

ARBAT SOKAĞI

Moskova’nın en güzel çarşısı Arbat Sokağı. Veya caddesi. Oldukça şenlikli bir cadde burası. Yol ortasındaki müzikle dansedenler, her köşe başında ayrı müzik çalan sanatçılar, hatta elektronik aletlerini getirip büyük konserler bile verenler var. Dükkanlar, mağazalar çok güzel. Hem gençlere hem de bizim yaş kuşağına hitap eden dükkanlar var. Bir sürü restoran, cafe … Bu caddede sıkılmaya olanak yok. En az 2 saatinizi bu caddeye ayırmanız tavsiye olunur.

ZAFER ANITI VE MEYDANI

2. Dünya Savaşı’nı 1945’te zaferle noktalayan Ruslar, verdikleri büyük kayıplar anısına, zaferin 50. yılında, yani 1995’te büyük bir anıt yapmaya karar vermişler. Gerçekten de çok zarif ve etkileyici bir anıt yapmışlar. Bütün kafile anıttan çok etkilendik. Anıtın hemen arkasında savaş müzesi var ama biz gece geldiğimiz için kapalı. İşte zafer anıtı ve meydanı;

NOVODEVİCİ RAHİBE MANASTIRI'NIN GECE GÖRÜNÜŞÜ

NOVODEVİCİ RAHİBE MANASTIRI’NIN GECE GÖRÜNÜŞÜ

NOVODEVİCİ RAHİBE MANASTIRI

Novodeviçi rahibe Manastırı özel olarak gezilmesi gereken bir kompleks aslında. Vakit yokluğundan gece siluetini görmeye geliyoruz.

RUSLARIN LİMUZİN DÜŞKÜNLÜĞÜ

Paris ve Londra’da görmediğimiz kadar çok limuzini Moskova’da gördük. rehberimiz günlük kirasının 40 Euro olduğunu, evlenecek çiftlerin gelin arabası olarak çok rağbet ettiğini söyledi. Neredeyse artık adet olmuş burada nikaha limuzinle gitmek.

7 KIZ KARDEŞLER 

YEDİ KIZ KARDEŞTEN BİRİ VE MOSKOVA NEHRİ

YEDİ KIZ KARDEŞTEN BİRİ VE MOSKOVA NEHRİ

Stalin zamanında gökdelenlerin sevimlisi yapılmış. Fotoğraftaki binadan Moskova’nın değişik yerlerine 7 adet yapılmış. İsmi de 7 kız kardeşler. Kız kardeş lafı ise, binanın Rusçasının dişi olmasından kaynaklanıyor. Şu anda bunlardan biri Moskova Devlet Üniversitesi, birisi uluslararası bir zincir otel, birisi ise üniversite öğretim üyelerinin konutu olarak kullanılıyormuş. Diğerleri de konut olmakla birlikte bu binalarda konut edinmek çok prestijliymiş.

Moskova’da kapitalizmin simgesi ise modern Moskova diye tabir edilen yeni yapılan bu binalar. Hangisi daha estetik sizce?

YENİ MOSKOVA

YENİ MOSKOVA

KREMLİN MÜZESİ (DEVLET SİLAHHANESİ – ARMOURY) VE HAZİNE (ELMAS SERGİSİ – DIAMOND MUSEUM)

Devlet Silahhanesi olarak yapılan bina şu anda kraliyet eşyalarının sergilendiği bir müze. Kraliyetin tüm ihtişamını bu müzede görmek mümkün. Çariçenin kıyafetlerinden at arabalarına, kılıçlardan mutfak eşyalarına, her şey ama her şeyi bulabileceğiniz enfes bir müze. At arabasına koşulan atın bile mücevher gerdanlığı mı olur? Oluyormuş. Şatafatın ve ihtişamın sonu yok. İnsan şunu anlıyor ki, halkı yoksulluk içindeyken ihtişam içinde yaşayanların sonu pek parlak olmuyor.

Müze içinde ayrı bir ücretle girilen elmas sergisi bölümü var. Buraya kadar gelmişken girmemek olmaz deyip giriyoruz. Ve salonları dolaştıkça gözlerimiz faltaşı gibi açılıyor. Mücevherlerin, elmasların, altınların haddi hesabı yok. Çariçelerin tacları, gerdanlık, kolye ve küpeleri. Çoğu saf elmaslarla bezeli. Bu kadarını beklemiyorduk. İnsan gözlerine inanamıyor.

Bu müzede fotoğraf çekmek yasak olduğundan size bir görsel sunamıyoruz.

KURTARICI İSA KATEDRALİ

KURTARICI İSA KATEDRALİ

KURTARICI İSA KATEDRALİ

Şu anda ortodoksluğun merkez katedraliymiş Kurtarıcı İsa Katedrali. Tabii İstanbul Rum Patrikanesi’nin ekümenikliği durumunda merkez İstanbul olacak. Ekümeniklik kabul edilmediği takdirde, merkez burası. Katedral kapalı olduğu için giremiyoruz. İçeride toplantı varmış, şansımıza…

PUŞKİN DEVLET GÜZEL SANATLAR MÜZESİ

Moskova’da hepsi birbirinden önemli birçok müze var. Ama Kremlin dışında, birisine gitmezseniz olmaz. O da Puşkin Devlet Güzel Sanatlar Müzesi. Aslında burası da iki ayrı müze. Birisi Puşkin Devlet Müzesi. Bu kısımda tarihi eserler sergileniyor. Berlin Müzesi’nden alınarak getirilen Truva Hazineleri bizim için en önemli eserler. Ayrıca orijinal Mısır mumyaları ve maskları ile birçok tarihi eser bu müzeyi ayrıcalıklı kılıyor.

Müzenin diğer kısmı ise güzel sanatlar müzesi. Ayrı bir ücretle giriliyor ve karşınıza empresyonistlerin hazinesi çıkıyor. Saint Petersburg’ta karşılaştığımız empresyonistlerin eserleri için ayrı bir bölüm yapmıştık. Bu müzede onun üç katı ile karşılaştım ve Moskova’daki tüm zamanımı burada harcadım. Degas, Monet, Picasso, Renoir, boşuna saymakla uğraşmayayım, zira tüm büyük sanatçılar burada. Onların da neredeyse en güzel eserleri ile karşılaştım. Bu eserler için de ayrı bir bölüm yapmak zorundayım. Buraya tıklayarak müzeyi gezebilirsiniz.

BÜYÜK PETRO HEYKELİ VE GORKİ PARKI 

BÜYÜK PETRO HEYKELİ

BÜYÜK PETRO HEYKELİ

Moskova Nehri’nin bir kanal ile çatal yaptığı ağız üzerine eşi ender bulunur güzellikte bir heykel yapılmış; Büyük Petro heykeli. St. Petersburg kurucusu 1. Petro için yapılan bu heykelin denizci motifleri içermesi özellikle istenmiş. St. Petersburg bir deniz şehri ve Rusya’da donanmayı kuran da Büyük Petro’ymuş. Bizim tabirimizle Deli Petro. Bir ulusun en büyük önderlerinden birine “deli” lakabı bence pek hoş kaçmıyor. O yüzden ben Büyük Petro demeye devam edeceğim.

GORKİ PARKI

GORKİ PARKI

 Heykelin bulunduğu nehir kenarı çok güzel bir park olarak dizayn edilmiş. Burası Gorki Parkı. Moskovalıların çok sevdiği bu park, koşanlar, bisiklete binenler, kay kay veya paten yapanlar, pikniğe gelenler, top oynayanlar, kafelerde sohbet edenler, çimde güneşlenenler, yani yaşamın keyfini çıkaranlar tarafından işgal edilmiş.

MOSKOVA METROSU

Moskova’da hiç metroya binmeseniz bile bazı istasyonları mutlaka gezmelisiniz. Bu istasyonlar bir saray, bir müze gibi. Hepsinde ayrı bir sanatsal dokunuş, ayrı bir estetik var. özellikle gezilmesi gereken istasyonlar ve yapım tarihleri şöyle; Elektrozavodskaya 1944, Novoslobodskaya 1952, Mayakovskaya 1938, Arbatskaya 1953, Komsomolskaya 1952, Kievskaya-kolsevaya 1954, Taganskaya-koltsevaya 1950, Park Pobedy 2003, Ploşad Revolyutsi 1938.

Metro istasyonlarından birkaç fotoğraf;

NOVODEVİÇİ MEZARLIĞI VE NAZIM HİKMET

Novodeviçi Mezarlığı’nda Dünyanın en büyük şairi yatıyor. O şair vasiyetini yazmış. Bu yazıda hep uyulmayan vasiyetlerden söz ettik. Lenin’in iki vasiyetine de uyulmadığı gibi Nazım Hikmetin de vasiyetine uyulmadı. Vatandaşlıktan çıkarılan, uzun yıllar memleketinde yasaklı olan mavi gözlü devin nasıl uyulsun vasiyetine? Vasiyetinde “Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni” der büyük şair. Vasiyetini uygulamak nerde…? Biz onu yurt dışına kaçırıp memleket hasretiyle ölümüne yol açtık.

VASİYET
Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
ölürsem kurtuluştan önce yani,
alıp götürün
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni.

Hasan beyin vurdurduğu
            ırgat Osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.

Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu,
tarlalar orta malı, kanallarda su,
ne kuraklık, ne candarma korkusu.

Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,
toprağın altında yatar upuzun,
            çürür kara dallar gibi ölüler,
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.

Ama bu türküleri söylemişim ben
                     daha onlar düzülmeden,
duymuşum yanık benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden.

Benim sessiz komşulara gelince,
şehit Ayşe’yle ırgat Osman
çektiler büyük hasreti sağlıklarında
belki de farkında bile olmadan.

Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
– öyle gibi de görünüyor –
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani…

Nazım Hikmet, 1953, 27 Nisan, Barviha Sanatoryumu

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Tesellimiz, büyük şairimizin, belki de dünyanın en güzel mezarlığında yatması. Novodeviçi mezarlığı aslında bir sanat sergisi. Heykeller, büstler, şiirlerle bezenmiş, özel olarak gezilmesi gereken bir müze sanki. Rusya’nın en ünlüleri burada yatıyor; Anton Çehov, Nikolay Gogol, Raisa Gorbaçova (Mihail Gorbaçov’un eşi), Vladimir Mayakovsky, Sergei Prokofiev, Nikita Kruşçev, Andrei Tupolev, Dimitri Şostakoviç, Sergey İlyuşin gibi, devlet adamları, edebiyatçılar, besteciler, bilim insanları bu mezarlıkta yatmakta.

BORODİNO 1812 SAVAŞ MÜZESİ

1812 tarihinin Ruslar için çok önemli olduğundan yukarıda bahsetmiştim. Kremlin Sarayı bölümünün 3. paragrafında Kremlin kulelerinden 34 no.lu Köşe Arsenal Kulesi’nin hikayesine geldi sıra.

20 Haziran günü, artık Moskova’ya veda etmeye hazırlanıyoruz. Önce Novodeviçi Mezarlığı’nda Nazım Hikmeti’i ziyaret ettik, ardından 1812 Borodino Savaş Müzesi’ne geldik.

1800’ler Napolyon’un tüm Avrupa’yı dize getirip fethettiği yıllar. İngiltere hariç Avrupa’nın neredeyse tamamı Fransız egemenliğine girmiş. Polonya ile de çok iyi ilişkileri var Fransa’nın. Ruslar ise Polonyalılara, kendi ülkelerindeki Lehleri kışkırttığı için bir ders vermek isterler ve ordu hazırlarlar. Bunu haber alan Napolyon, zaten Rusya’yı fethetmek istediğinden 600 bin kişilik muazzam bir ordu kurar ve Rusya üzerine yürür. General Kuznetzov önderliğindeki Rus ordusu sadece 200 bin kişiden oluşmaktadır. Kuznetsov değişik bir taktik izler; yerleşim yerlerindeki halkla birlikte düzenli bir şekilde geri çekilir. Napolyon, fethettiği yerlerde ordusunu ve atlarını doyuracak erzak bulamaz. Koca ordu açlık içinde kıvranmaya başlar. Bir rivayete göre açlar ölüleri yemeye başlarlar. Tüm olumsuzluklara rağmen Napolyon Moskova üzerine yürüyüşünü durdurmaz. Rus asilzadeler de Kuznetzov’u savaşsız general mi olunur diye sıkıştırmaya başlar. Nihayetinde Moskova yakınlarında Borodino’da 1812 yılında büyük bir savaş yaşanır. İşte şu anda gezdiğimiz müze bu savaşı 360 derece bir salonda canlı gibi yaşatmaya çalışıyor. Ruslara göre onlar galiptir. Fransızlara göre onlar. İşin gerçeği, her iki taraftan da çok zaiyat verilir ve Ruslar düzenli bir şekilde geri çekilir. Napolyon ordusunun yarısını kaybetmiş olmasına rağmen Moskova’ya ilerlemeye devam eder. Ve Moskova’ya varıp yukarıda bahsettiğim 34 no.lu Köşe Arsenal Kulesi’nden Kremlin’e girer. Girer de Kremlin’de kimse kalmamıştır. Ruslar tüm Moskova’yı boşaltıp geri çekilmişlerdir. Napolyon hiçbir erzak bulamaz. Şehrin anahtarını kendisine verecek bir yetkili yoktur. Bu arada kış da yaklaşmaktadır. Açlıktan iyice bitap haldeki ordu ile Napolyon Fransa’ya dönmeye karar verir. Ancak dönüş yolunda Ruslar’ın tuzaklarına düşerler ve tüm subayların hayatı tehlikeye girer. Subaylar önden acele bir şekilde Paris’e dönerler. Ruslar geri çekilen Fransızları Paris’e kadar sürerler. Paris’e girerler ve Paris’i Fransızlara zindan ederler. Bistro lafının, restoranda yavaş servis yapan Fransızlara kızan Rusların çabuk anlamında seslenişinden kaldığını söyledi rehberimiz.

Bu yenilgi, Napolyon’un sonunu hazırlar. Elbe adasına sürgüne gönderilir. 1814’te sürgünden döner ve 1815 yılında Waterloo savaşında İngiliz ve Prusyalılara yenilir. Bu sefer Saint Helena adasına sürgüne gönderilir ve 1821 yılında orada ölür.

Ruslar Borodino Savaşı’nı zafer olarak kutlamaktalar. Bizce bir sakıncası yok. Fakat bu savaşın zaiyatının büyüklüğünü tüm tarihçiler kabul etmektedir. Bu kadar zaiyata rağmen, sırf düşmanın zaiyatı daha büyük diye zafer kutlaması, özellikle bir de geri çekilmişsen biraz sakil duruyor.

Rusların bence en büyük zaferi 2. Dünya Savaşı’nda Alman ordularına ve Hitler’e karşı kazandığı zaferdir. Tam 27 milyon kayıp vererek Almanları Berlin’e kadar sürmüşler ve koşulsuz teslim olmalarını sağlamışlardır. Moskova Puşkin Devlet Müzesi’ndeki Truva hazineleri de işte bu sırada Berlin Müzesi’nden toplanarak Moskova’ya getirilmiş. Herkes tarihi eseleri çalıp durmuş da bunların asıl kaynağında sergilenmesi, uluslararası hukukun tesisiyle orijin ülkeye iadesi hiçbir zaman düşünülmeyecek galiba. Bir yandan da güvenli ve iyi bir şekilde sergilensin de nerede sergilenirse sergilensin diye de düşünüyor insan. Zira büyük uğraşlar sonucu, kaçırıldığı ABD’den davalar kazanılarak getirtilen Karun hazinelerinin Türkiye’de başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Hazinenin en gözde parçası olan som altından kanatlı deniz atı broşu, sergilendiği Uşak Müzesi’nden, bizzat müdür tarafından çalınmış, yerine sahtesi konmuş ve bu durum çok sonra anlaşılmıştı. Neyseki kaçakçıların elinde yakalanarak tekrar Türkiye’ye getirilmişti. Geçtiğimiz Nisan ayında Uşak Müzesi’ni ziyaret ettik. Kanatlı denizatı broşunun yerinde bu sefer bilinçli olarak sahtesi durmakta. Aslı ise Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde güvenceye alınmış. İşin kötü tarafı, Uşak Müzesi’nde sergilenin kopya olduğuna dair hiçbir belirti, yazı, uyarı v.s. yoktu. Biz gerçeğinin Ankara’da olduğunu bilmesek aslı diye yutturacaklar ki zaten turistlere yutturabilmek amacıyla bir uyarı koymamışlar. Müdüriyete şikayetimizi bildirdik. İnsanları aldatmaya haklarının olmadığını, özellikle bir müzenin sahte eseri açıklamasız sergilemesinin ciddiyetle bağdaşmadığı ve bizzat sahtekarlık olduğunu söylediğimizde utandılar ve açıklama yazacaklarını söylediler. Sonrasında açıklama kondu mu bilmiyorum. Zaten müze yeni binasına taşınmak üzereydi, büyük ihtimalle ihmal edilmiştir.

***********************************************************************************************************************************************

Moskova’nın tadı damağımızda kaldı. 2 tam gün yetmedi güzelim şehre. Daha size Tverskaya Caddesi’ni anlatamadım, çünkü kendim de tam olarak gezemedim. Bu cadde Moskova’nın en güzel caddesiymiş. Moskova’nın önemli birçok müzesine gidemedik. Dolaşamadığımız çok yer var. Bu nedenle mutlaka tekrar gelinecek. Şimdilik elveda, Nazım’ın sevgili şehri, elvada ışıl ışıl Moskova…

                                                                                                                                      

2 Yorumlar »

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: