İçeriğe geç

BÜKREŞ 19-22 Eylül 2014 (3. Bölüm)

BÜKREŞ’İN PARKLARI

Kent içindeki parklar insanları rahatlatır, yaşam kalitesini arttırır, ayrı bir keyif ve mutluluk katar halka. Büyük kentlerin koşturmacasına kapılmış ve yılmış, bıkkın insanlar bu parklarda hayat bulur, yenilenir, tazelenir, huzur bulur. Bükreş’te de böyle iki güzel park var. Birisi şehrin merkezinde Çişmigiu Parkı (Grădina Cişmigiu). Nasıl telaffuz ediliyor diye düşünmeyin; Çeşmeci Parkı’dır ismi ve Türkçe’den gelir. Diğeri ise şehrin kuzey sınırında Herăstrău Gölü ve Parkı.

Çeşmeci Parkı Levhası

Parlamento Sarayı çıkışında, madem müzeler kapalı, o zaman parkları gezelim dedik. Hemen merkezdeki Çeşmeci Parkı yürüme mesafesinde. Cumartesi günü olduğundan ciddi bir kalabalıkla karşılaştık.  Parkın girişinde sağlı-sollu küçük tezgahlarda el işleri, yiyecek-içecek, yöresel ürünler, tam bir panayır. Belli ki burası halkın çok sevdiği bir mekan. İnsanların yüzleri burada gerçekten gülüyor. Büyücek bir göl var parkın içinde. Sandal kiralayıp gezebiliyorsunuz. Öğle yemeği için göl kıyısındaki Monte Carlo Restaurant’ı arıyoruz. Kocaman restoranda iki kişiye yer yok. Tamamen dolu ve inanılmaz bir uğultu var. Restoran göl kıyısında olmasına rağmen camla kapalı, üstü de kapalı ve içeride sigara içiliyor. Göle camdan bakmak keyfimizi kaçırdı, zaten yer yok, fakat yorulduk ve başka yer aramak daha zor geldi. Biraz bekleyince arka taraflarda iki kişilik bir masa boşaldı. Hemen geçip yemek siparişi verinceye kadar iki soğuk bira söyledik ve lütfen çabuk gelsin dedik. Herhalde çabuk gelsin dediğimiz için bekle-bekle biralar yok. Etrafta garson da yok. Komiye seslen bundan rica et derken biralar geldi, ama siparişlerimizi almak için başka birisini göndereceğini söyleyen garson acele ile gitti ve gelen yok. Biz de zaten dinlenmiş olduğumuz için biraları ödeyip yemek için cebelleşmekten vazgeçtik. Bu restorana gidecekler için tavsiye; başka restoran arayın!!!

Çeşmeci Parkı’nı çok sevdik. Tezgahlarda kumda yapılan Türk kahvesi, Rahat markalı Türk tatlıları ve lokumları gördük. Türk ürünlerinin müşterisi boldu. Önünde bir kuyruk, herkes almaya çalışıyor. O kadar kalabalığa rağmen herkesin mutlu bir şekilde sıra beklemesi, başkasına saygı göstermesi hoştu.

Herăstrău Parkı daha uzakta ve taksiyle gitmek lazım. Biz ise şehir merkezini çok sevdik. Yürüyerek gezmeye devam ediyoruz. Eski şehir merkezine ve otelimizin yanındaki Osmanlı Hanı’na gidiyoruz. İsmi “Hanul Hanuc”. İki katlı ve Bursa Koza Han’ın hemen hemen aynısı. Çok keyifli bir yer. İçinde lokantalar, birahaneler, çay bahçeleri ile tam bir buluşma mekanı. Çok güzel korunmuş. Ahşap tomruk parkeler, ahşap merdivenler, trabzanlar. Ahşabın tüm sıcaklığı yapıda kendini hissettiriyor. Galeriden fotoğraflarını görebilirsiniz.

Akşam hava kararmaya başlıyor ve artık büyük kutlama başlayacak !!

555. YIL KUTLAMALARI

Hava karardıkça Bükreş bir renk cümbüşüne başlıyor. Fıskiyeler ışıklandırılmış ve müzik eşliğinde sürekli renk değiştiriyor. Her tarafta bayraklar, flamalar; 555. Bugün Bükreş’in kuruluşunun 555. yılıymış.

Bükreş 1459 yılında “Kazıklı Voyvoda” ismiyle bilinen Prens Vlad Tepeş tarafından kurulmuş. Voyvoda, Slav dillerinde yönetici, komutan ya da prens anlamına geliyor. Vlad Tepeş’e “kazıklı” denmesinin sebebi İslam fobisi. Müslümanlara dinlerini değiştirmesi için süre verirmiş. Değiştirmeyeni kazığa geçirirmiş. Kazığa geçirmenin kuzu çevirmeden farklı olmadığı söyleniyor. Buna çok kızan Fatih Sultan Mehmet 1462’de Eflak’ı fethetmiş. Böylece Vlad Tepeş’in kazıklı hükümranlığı topu topu 3 yılda bitmiş. Ama öyle bir nefret toplamış demek ki 555 yıldır lakabı değişmemiş. Bütün tarih kitaplarında hala “Kazıklı Voyvoda” diye anılır. İsminin Vlad Tepeş olduğunu Bükreş’e gitmesek öğrenemeyecektik.

100. yıl, 200. yıl, 500. yıl kutlamaları normal de bana bu 555 biraz komik geldi. Aynı rakamın tekrarı olunca kutlanması gereken bir yıl mı oluyor ? Neyse, isteyene her gün bayram. Biz her yıl 1453’ü kutlamıyor muyuz 29 Mayıs’ta ? Kutlamaların bize denk gelmesine de sevindik ya karıştırmayalım gari… Yaşasın Bükreş’in 555. yılı… Nice 555 yıllara… 333. yıl kutlamalarında herkesin bu rakamı söylerken dudaklarının aldığı şeklin seksiliğinden yola çıkarsak, 555 çok daha kibar aslında…

Parlamento Sarayı’nın önünde gece 23:00’te büyük kutlamalar yapılacakmış. Havai fişek, ses ve ışık gösterileri olacakmış. Parlamento Sarayı’na çıkan Unurii Bulvarı en şenlikli alan. Bu bulvarın Paris’teki Champs Elysées (Şanzelize) Bulvarı’na öykünerek yapıldığı söyleniyor. Ama Şanzelize Bulvarı’nın ortasında böyle ağaçlar, çiçekler, süs havuzları, fıskiyeler falan yoktur. Unirii Bulvarı bence daha güzel ve estetik düzenlenmiş. Tek kusuru, her yerinden şu megaloman sarayının görünmesi.

Şenlikten uzaklaşmamak için bulvar kenarındaki bir restoranda yiyoruz yemeğimizi. Çok da memnun kalıyoruz. Yiyecekler, servis, hizmet mükemmel. Özetle; Restaurant İzvorul Rece tavsiye edilir.

Karnımızı doyurup dinlendikten sonra ver elini Unirii Bulvarı… Fakat kalabalık gittikçe artıyor. Atlı polisler daha sık dolaşmaya başladı. Kalabalığın arasına atlarla girmek başlı başına bir tehlike aslında. At bir şeyden ürkse insanları ezecek. Demek ki polisler atların eğitimine güveniyorlar… Kalabalık Parlamento Sarayı’na doğru yürüyor, biz de… Yaklaştıkça sıkışıyor kalabalık. Meydandan büyük gürültüler geliyor. Aslında müzik, ama hoparlörlerin arkasında olunca sadece gürültü duyuluyor. Büyük uğraşlar sonunda meydana çıkıyoruz. Büyük bir sahne kurulmuş. Değişik gruplar konser veriyorlar. Etrafta birçok yiyecek satılan standlar mevcut. Hepsinde kuyruk. İnsanlar aldığı yiyecekleri güç bela ellerinde yiyip sonra da kağıtlarını yerlere atıyorlar. Aynı Türkiye… Kimse çöp kutusu aramıyor. Şimdilik cebime koyayım, çöp kutusu bulunca atarım diye düşünmüyor. Yerler çöpten geçilmiyor. Tam bir keşmekeş. Havai fişek ve ışık gösterisini izlemek için bu keşmekeşte durmaya gerek yok deyip çıkıyoruz. Yine sevgili bulvarımıza dönüyoruz. Bekle-bekle, saat oldu 24:00. Artık yorgunluktan halim kalmadı. Emine bekleyelim diyor ama benden pes artık. Otelimiz zaten bulvar üzerinde. Otele doğru yürürken her şeyi yine görürüz diyorum. Otele biraz da yavaş yürüyoruz ve saat 00:30, hala bir şey yok. Hani 23:00’te başlayacaktı diye hayıflanarak yastığa başımızı koymamızla uyumamız bir oluyor yorgunluktan. Büyük bir gürültüyle uyanıyoruz gecenin bir vakti. Saat 02:00. Havai fişek, ses ve ışık gösterisi başlamış. İsterse yeni yıl şenlikleri başlasın, kimse beni yataktan çıkartamaz deyip uyuyorum, Emine de aynen. N’apalım, artık 666. yıl kutlamalarına gelip saat gecenin ikisinde sokaklara çıkarız. Olmadı 777. yılı kesin kaçırmayız…

Pazar günü tüm müzeler bizi bekliyor. Dinlenmemiz ve zinde bir şekilde kalkmamız lazım. 555. yıl münasebetiyle tüm müzeler kapalı netekim… Yarın Pazar. Bir güne sıkıştıracağız artık, tabana kuvvet koştura koştura… Pazartesi zaten müzeler kapalı ve bizim yarım günümüz var.

Devamı 4. bölümde (arkası yarın der gibi oldu) …

1 Yorum »

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: