LİZBON (3) – (8-10 Haziran 2015) PORTEKİZ (4. Bölüm)
10 mins read

LİZBON (3) – (8-10 Haziran 2015) PORTEKİZ (4. Bölüm)

BELEM KULESİ

Unesco Dünya Mirası olan Belem Kulesi, Tejo Nehri’nin Atlas Okyanusu’na açıldığı yerde inşa edilmiş. Amacı, gemilere Tejo Nehri’ne yani Lizbon’a girişi göstermek. Evet o bir deniz feneri ama o kadar estetik ve sevimli ki, bildiğimiz dümdüz fenerlere hiç benzemiyor. Tam bir mimari sanat eseri. 1515-1521 yılları arasında Vasco de Gama’nın onuruna inşa edilmiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

LİZBON’UN TRAMVAYLARI

Lizbon’un çok sevimli bir tramvay koleksiyonu var. Koleksiyon olup da müzede sergilenmiyor. Hergün yollarda binlerce insan taşıyor. Neredeyse 100 yıldan beri bu tramvaylar aynı şekilde işliyor. Bayşa’da bir tramvay da funiküler olarak çalışıyor. 28 numaralı tramvay ise Alfama bölgesinden geçip kaleye çıkıyor. Tüm hediyelik eşya mağazalarında 28 numaralı sarı tramvayın envai çeşit minyatürü satılıyor.

ÇİNİLİ BİNALAR

Lizbon’da çiniye çok değer veriliyor ve seviliyor. Eski binaların çoğunun dış cephesi çinilerle kaplı. Bu aynı zamanda estetik bir zenginlik simgesi.

DENİZBUS

Tejo Nehri Turu yapan tekneler Ticaret Meydanı’ndan kalkıyor. Bir de denizde giden otobüsü var Lizbon’un. Karada da gidiyor, denizde de. Tam bir amfibik araç.

AKŞAM YEMEĞİ RAMİRO’DA

Gurmelerin tavsiyesi olan Ramiro Restoran’ı akşam yemeğinde denemeye karar veriyoruz. Deniz ürünleri üzerine bir efsane olduğu yazılıyor. Bayşa’dan taksiyle 6 Euro’ya restoranın kapısındayız. Kapıda bir kuyruk. Benim 1 saatten önce sıra geleceğine dair umudum yok. Başka restorana gidelim diyorum. Emine ise Ramiro’da kararlı. İsterse 1 saat bekleyelim ama burada yiyelim der. İyi ki ısrar etmiş. İçerisi küçücük. Yaklaşık yarım saat sonra bize gösterilen masaya oturuyoruz. Küçücük masalar. Bilumum deniz ürünü siparişini veriyoruz. Yandaki masalara gelenler çok güzel görünüyor. Servis o kadar hızlı ki, 10 dakika sonra parça parça gelmeye başladı siparişlerimiz. Zamanlamayı da tabağımızın boşalmasına göre yaptıklarından sıcak geliyor yemekler. Hepsi birden masaya yığılıp soğutulmuyor. Tüm deniz ürünleri mükemmeldi. Ambians kötü ve boğucu ama yemekler enfes. Ben 5 üzerinden 4 yıldız verdim. Mutlaka gidilmesi gereken bir restoran

10 HAZİRAN 2015

10 Haziran’da üstü açık otobüsümüzün diğer rotasına biniyoruz. Şehrin modern kesimini geziyoruz. Naçoes Parkı ve civarı bizi büyülüyor. EXPO 1998 için yapılan bu modern şehir, tüm mimarlık öğrencilerinin mutlaka görmesi gereken bir yer. İnsanın ufku açılıyor. Bütün mimari öngörüleri değişiyor. Şablonlar yıkılıyor ve hayal dünyası gerçeğe dönüşüyor. Bir tren garı bu kadar mı modern yapılır? Tren garından AVM’ye bağlantı uzay üssü gibi bir hava verilerek yapılmış. Star Wars filminin sahneleri sanki önünüzden geçecek diye bekliyorsunuz. Avrupanın 2. Büyük akvaryumu da burada. Vasco de Gama Köprüsü de bu noktadan karşıya geçiyor. Bu bölgeyi kelimelerle anlatmak zor olduğu için yaşasın fotoğraflar;

MANTAR VE PORTEKİZ

Portekiz Dünyanın en büyük mantar üreticisi. Mantar ağaçları bu coğrafyada yetişiyor. Ağaçların kabuğu soyuluyor ve mantar fabrikalarına işlemeye gidiyor. Ağacın tekrar kabuk bağlaması bekleniyor. En fazla kullanılan yer tabii ki şarap mantarı. Ancak bununla sınırlı sanmayın. Aklımıza gelmeyecek şeyler burada mantardan yapılıyor. Şapka, kravat, ayakkabı, cüzdan, takı, kemer v.s. …

KALUST GÜLBENKYAN VE MÜZESİ

Lizbon’da müzesi bulunan Gülbenkyan ilginç bir kişilik. Osmanlı vatandaşı bir Ermeni. 1869 İstanbul Üsküdar doğumlu. Ailesinin kökeni Kayseri Talas. Babası oldukça varlıklı bir işadamı. Kalust Gülbenkyan ailenin tek çocuğu. Kadıköy Saint Joseph’te de bir süre okuyor. Sonra eğitim için Marsilya ve Londra’ya gidiyor. Londra’da petrol mühendisliği okuyor. İngiliz vatandaşlığını da alıyor. Türkiye’ye geliyor ve petrol araştırmaları yapıyor. II. Abdülhamit’den Basra ve Bağdat’ta petrol arama izinleri alıyor. Türk Petrol’ün kurulmasına öncülük ediyor. Arama izinlerini, İngiliz, Alman ve Türklerin ortak olduğu şirkete devrediyor. Bu şirketten %5 hisse alıyor. Sonrasında inanılmaz bir servetin sahibi oluyor. Adı “Mr. Five Per Cent”e (Bay yüzde beş) çıkıyor. Servetinin büyük bölümünü eşsiz sanat eserleri ve tarihi eserlerin koleksiyonuna harcıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa’dan Portekiz’e kaçıyor. Bu kaçışın sebebinin Nazileri desteklemek olduğunu tahmin ediyorum. Çünkü Portekiz’e kaçma sebebi, 1932’de iktidarı eline geçiren faşist Salazar yönetimi ile arasının çok iyi olması. 1955 yılındaki ölümüne kadar Portekiz’de kalıyor. Topladığı muazzam koleksiyonu İngiltere’de açılacak müzede sergileme isteği olduğu söyleniyor. Hatta Türkiye’de bir müze kurmak istediği fakat İsmet İnönü tarafından reddedildiği söylentileri var. Bunların doğru olmadığına ilişkin yakın kaynaklardan alınan bilgiler daha güvenli (bknz Agos Gazetesi) Ölümünden sonra kurulan Caloust Gulbenkian Vakfı tarafından malvarlığı yönetiliyor. Vakfın, halen yıllık 110 milyon Euro geliri olduğu söyleniyor. Vasiyeti üzerine kurulan müzede 6000 parça benzersiz sanat eserleri artık Lizbon’da sergileniyor. Müze büyük bir çini koleksiyonuna sahip. Dünyanın her yerinden gelmiş çiniler büyük bir özenle sergileniyor. Türkiye’den gelen İznik çinileri de var. Tabii ki tablolar, Rembrant, Renoir, Degas, Monet, heykeller ve diğer tarihi eserler de var. Ama buradaki çiniler başka bir müzede zor bulunur. Müzedeki eserlerin sadece bir kişiye ait olduğuna inanmak için Gülbenkyan’ın kim olduğunu bilmek lazım. Yoksa müze bir ülkenin büyücek bir müzesi kadar heybetli.

ESTRELA, 28 NUMARALI TRAMVAY İLE KALE VE ALFAMA SOKAKLARI

Alfama Mahallesi’nin tepesindeki kaleye taksi ve otobüsle de çıkılabilir. Ama nostaljik 28 numaralı tramvay hoşumuza gidiyor ve biraz arandıktan sonra durağını bulup biniyoruz. Durak Basilica da Estrela’nın önünde. Bu bazilika 1790 yılında tamamlanmış ve içi çok güzel, 5 dakikanızı ayırmanız tavsiye olunur.

28 numaralı tramvay Lisboa Card’a ücretsiz. Tramvay ufacık ve tıklım tıklım. İçinde üst üste insanlar bizim minibüsleri andırıyor.

Tramvaydan Kale’ye yakın bir yerde iniyoruz. Bir cümbüş. Kalabalık. Yan tarafta meğer seyir terası varmış. Bir de manzara var ki seyreyle dimağım. Fotoğraflar dimağa yardımcı;

Kalede ise manzara dışında pek bir özellik kalmamış. Çok tahrip olmuş. Kalede iken bir pus çöktü Tejo Nehri üzerine. O yüzden fotoğrafların pek keyfi yok. Ancak, açık havada sabah saatlerinde ya da gün batımındaki ışık kaleden çekilecek fotoğraflar için daha uygun.

Kaleden sonra, ayakta kalan büyük sur duvarları kenarından kendimizi Alfama’ya vurduk. Aslında bugün 10 Haziran ve Portekiz’in ulusal günü. Yani benzetmede hata olsa da bizim 29 Ekimimiz denebilir. Fakat hiçbir yerde bizimki gibi kutlama olmamasına hayret etmiştik. Herkes kutlamaların Alfama’da olduğunu söylemişti. Birkaç bayraklı insan ve süslenmiş Alfama sokakları dışında özel bir duruma rastlamadık. İşte Alfama sokakları;

Artık akşam olmakta Lizbon sokaklarında. Bu gece Lizbon’u gezebileceğimiz son gece. 12 haziran akşamı da Lizbon’a geleceğiz ama sadece otelde kalıp ertesi günkü uçağımıza yetişeceğiz ve gezme olanağımız olmayacak.

Yarın sabahtan Porto’ya trenle geçeceğiz. Porto 5. bölümde…

Bir Cevap Yazın