İçeriğe geç

KÜÇÜK COĞRAFYADA YOĞUN BİR TARİH : MALTA (16 Şubat – 28 Mart 2015) 1. BÖLÜM

Malta’daki 1,5 ayımız 28 Mart 2015’te sona erdi. Bu küçük ve sevimli adadan ayrılırken geriye dönüp baktığımızda hep güzel anılarımız kalmış.

Malta küçük ama çok yoğun bir ada. Sadece 316 km² olmasına rağmen her köşesinden tarih ve doğal güzellik fışkırıyor. Malta’yı anlatmaya başlamadan önce tarihi hakkında bilgi vermek şart. Çünkü Malta bugünkü refahına tarihi sayesinde ulaşmış.

MALTA TARİHİ

Malta’nın önceden Sicilya’ya birleşik bir kara parçası olduğu, son buzul çağında suların yükselmesi ile Sicilya’dan ayrılarak bir adaya dönüştüğüne inanılıyor. Bu kanı, aynı kireçtaşının (sarı renkte) her iki adada bulunmasından kaynaklanıyor. İngilizce’de “limestone” denilen bu kireçtaşı Malta’nın genlerine işlemiş vaziyette. Her yerdeki tarihi binalar bu taştan yapılmış. Aslında Malta’ya çok rahatlıkla “taş ülke” denilebilir. Kireçtaşının müzesi dahi var Malta’da.

M.Ö. 5000 – M.S. 60 YILLARI

İlk insan yerleşimleri M.Ö. 5000 yıllarında başlamış. M.Ö. 4000 yıllarında tapınak kültürü gelişmeye başlamış. Unesco Dünya Mirası statüsünde çok önemli tapınaklar olan Hypogeum, Tarxien, Hagar Qim ve Mnajdra ile Gozo’da bulunan Ggantija’da en eski yapıtlar M.Ö. 3600 yılına tarihlenmiş. Tapınakların, özellikle Hypogeum’un çok etkileyici olduğunu söylemeliyim. Tapınaklar hakkında ayrıntılı bilgiler ve fotoğrafları daha sonra paylaşacağız.

Malta M.Ö. 1000 yıllarında Fenikelilerin egemenliğine girmiş. Arkeoloji Müzesi’nde Fenike uygarlığı yapıtlarını görüp etkilenmemek mümkün değil.

M.Ö. 218 yılında Malta’da Roma İmparatorluğu’nun egemenliği başlamış.

60 yılında ilginç bir olay olmuş. İsa’nın havarilerinden biri olmamasına rağmen en çok bilinen misyonerlerinden Tarsus’lu Saint Paul gemiyle Sicilya’ya giderken Malta açıklarında fırtınaya yakalanır ve teknesi ağır hasar görür. Paul ağır yaralı olarak Malta’ya çıkar. Maltalıların iyi bakımı ile burada iyileşir. Maltalılar Paul’den çok etkilenirler. Halen her yıl St. Paul’ün adaya gelişi şenliklerle kutlanıyor. Bizim adada olduğumuz tarihe rastlayınca St. Paul gününden güzel kareler yakaladık. Bize kutlamaların eski başkent olan Mdina’da yapılacağını söylediler. İyi ki Mdina’ya gitmişiz. Diğer yerlerde kutlama falan yok. Herkes tatil günü bir yerlere kaçmak derdinde. Özünde halkın %80’i artık St. Paul gününü falan kutlamıyor. %20’lik dindar kesim ise Mdina’nın yanındaki Rabat’ta kutluyor. İşte Rabat’taki 19 Mart St. Paul gününden görüntüler…

 

 60 – 1530 YILLARI

Daha sonraları Gotların ve Vandalların istilasına uğramış Malta.

870 yılında bir Abbasi devleti olan Aglebiler, Sicilya’yı ve Malta’yı istila etmişler. Arapça ve İslamiyet benimsenmiş. Malta’da derin izler bırakan Arap hakimiyeti 250 yıl sürmüş.

1127 yılında Normanlar tarafından işgal edilmiş. Normanlardan sonra Alman, Fransız ve Aragon (İspanyol) egemenliğine giren ada 1397’de (Universita olarak isimlendirilen)  kısmen özerk bir yönetim kurar. Maltalı büyük ailelerin desteklediği bu yönetim biçimi, işgal edilmeyi engellemek için Roma İmparatorluğu’na bağlılığını bildirir. Oysa Roma İmparatorluğu çöküş sürecindedir. 1453’te İstanbul’un düşmesi ile Doğu Roma İmparatorluğu da sona erer.

1500’lü yıllara gelindiğinde, Malta tarihinin en önemli dönemini yaşar. Bu yıllarda Akdeniz Osmanlı egemenliğindedir. 1523’te Rodos, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlılar tarafından alınır ve adada bulunan Saint Jean şövalyeleri buradan sürülür. Osmanlıların şövalyeleri neden sürgün edip öldürmedikleri merak konusudur. İşte bu şövalyeler Osmanlı’nın başına Malta’da dertler açacak ve Malta’yı bugünkü Malta yapacaklardır

Malta Tarihi

Malta Tarihi

Saint Jean Şövalyeleri sürgünden sonra Sicilya ve İtalya’ya yerleşirler. Osmanlı’nın Rodos’tan sonraki hedefinin Malta ve Sicilya olacağını tahmin etmek güç değildir. Malta’yı alacak olan Osmanlı, donanmasını burada büyütecek ve Roma’ya çok daha rahat sefer düzenleyip Vatikan’ı yerle bir edebilecekti. Hıristiyanlık büyük tehlike içindeydi.

1530 – 1565 OSMANLI KUŞATMASI

1530’da Roma-Cermen İmparatoru V. Karl, kendisine biat eden Malta’yı St. Jean şövalyelerine hediye eder. Sayıları 4.000’i bulan şövalyeler 12.000 nüfuslu Malta’ya 1530 tarihinde yerleşirler. Surların tahkimatını güçlendirip kale şehirler kurarlar. Bugün “three citys” diye adlandırılan ve Valetta’nın karşısında üç yarım ada olan Senglea, Vittoriosa (Birgu) ve Kalkara’yı inşa ederler.

İşte “Three Citys” denilen üç şehrin görüntüleri;

Veeee 35 yıl sonra 1565 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Malta kuşatması başlar. 3,5 ay süren kuşatmada Osmanlı ordusu 30.000 askeriyle, 4.000 kişiden oluşan şövalyelere diş geçiremez ve başarıya ulaşamaz. Sicilya’dan gelen destek birliklerinin de yardımıyla kuşatma kırılır ve Osmanlı Malta’dan çekilmek zorunda kalır.

SAVAŞ TURİZMİ ENDÜSTRİSİ

İşte Malta halen bu savaşın pazarlamasını çok güzel yapıyor. Malta’nın Osmanlı tarafından fethedilmesi durumunda Roma’nın fazla dayanamayıp düşeceğini, bunun da Hıristiyanlığın sonu olacağına hem kendilerini hem de bütün Avrupa Hıristiyan alemini inandırmışlar. Hıristiyanlığın kurtarıcısı rolünü çok güzel benimsemiş ve bunu bütün Avrupa’ya maharetle kabul ettirmişler. Özünde Malta’nın ve Roma’nın düşmesi ile Hıristiyanlığın yok olmayacağını herkes biliyor ama bu masal da hoş geldiği için inanmak istiyorlar gibi geldi bana. Ya da inanıyormuş gibi görünüyorlar. Küçük ve sıkıntılar yaşamış bir ada halkına nazik bir destek aslında Avrupa’nın yaptığı.

Sadece bu savaş üzerinden muazzam bir turizm yaratmışlar. Avrupa’dan ve Amerika’dan gelen milyonlarca turist, Hıristiyanlığın kurtarıcısı Malta’nın ve şövalyelerinin kalelerini, müzelerini geziyor ve ufacık ülkeyi refah içinde geçindirecek büyüklükte paralar bırakıyorlar. Malta’ya gidinceye kadar savaştan turizm yaratılacağı aklıma gelmezdi. Vietnam ve Küba’ya da gittik. En yakın büyük savaşları yaşamış ülkeler bunlar. Devrimin haklı gururu ve onurunu yaşıyorlar ama savaşın turizmi peşinde değiller. Malta ise çoktan savaşın turizm endüstrisini yerleştirmiş bile. Evet, Malta bugün refah içindeyse bunu Osmanlı’ya borçlu olduğunu yadsıyamaz.

VALETTA’NIN KURULUŞU

1565’teki zafer sonrası Avrupa’dan büyük miktarlarda ödüller alır Malta. Bu büyük bağışlarla, şövalyelerin başı olan La Valette, şimdi başkent Valetta olarak anılan kenti, büyük bir düzen içinde ızgara şehircilik modeliyle kurar. Malta’nın göz bebeği olan Valetta tarihi şehri aynen korunmaktadır. Unesco Dünya Mirası olan bu şehrin fotoğrafları aşağıda.

NAPOLYON VE İNGİLTERE EGEMENLİĞİ

Ada 1798 yılına kadar şövalyelerin denetiminde idare edilir. 1798 yılında donanması ile Akdeniz seferine çıkan Napolyon, su ikmali yapacağını söyleyerek adaya çıkar. 472 gemilik donanması ile Napolyon şövalyelere tek bir şey söyler; “adayı terk edin”. Fransa ile savaşmayı göze alamayan şövalyeler 268 yıllık egemenliklerinin ardından tek bir silah atmadan adayı terk ederler. Fakat Fransız idaresi halkta tepki yaratan uygulamalara girişir. Zaten Fransız İhtilali’nin yarattığı özgürlükçü ve laik düşüncelere tepki duyan koyu katolik Malta halkı, idarecilerin halka yakın olmayan tutumuyla ayaklanırlar. 1800 yılında, Sicilya’da konuşlanmış olan İngiliz’lere gelin bizi kurtarın mesajları gönderirler. Zaten Fransa ile savaş halinde olan İngiltere, Napoli Kralı’nın da desteğini alarak gemileriyle adayı kuşatır. Silah atmadan adayı alan Fransızlar yine silah atmadan adadan çekilirler.

1800 yılında adada İngiliz hakimiyeti başlar ve 1964 yılına kadar sürer. 2. Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından yoğun bombardımana tutulur. İngiliz donanmasının önemli bir üssüdür ve Almanlara karşı büyük bir direnç gösterirler.

1964 BAĞIMSIZLIK, 1971 SOSYALİZM

1964 yılında bağımsızlığını kazanan Malta’da milliyetçi bir yönetim işbaşına geçmiş. İngiltere’nin atadığı Vali yönetiminden monarşiye geçmek isteyen milliyetçiler halkın tepkisini çekmiş. 1971 yılında yapılan seçimleri İşçi Partisi kazanmış ve sosyal devlet uygulamalarını hayata geçirmeye başlamış. SSCB ve Libya ile iyi ilişkiler kurulmuş. 1974’te Cumhuriyet ilan edilmiş. Sosyalist ülkeler ile kurulan sıcak ilişkiler Malta’yı bir anda jeopolitik olarak önemli bir ülke haline getirmiş. Kuzey Kore devlet başkanı Kim İl Song İngilizce öğrenmeye Malta’ya gelmiş ve uzun süre kalmış. Kendisine tahsis edilen ev, öldükten sonra müze olmuş. 1985’e kadar süren sosyalist yönetim Malta’da derin izler bırakmış. Seçimleri kazanıp işbaşına gelen sağcı iktidarlar dahi bu sosyalist uygulamaları kaldırmaya çekinmişler. (Bknz: ulaşım)

2004 AB ÜYELİĞİ, 2008 EURO BÖLGESİ

2004’te AB’ye üye olan Malta 2004-2008 yılları arasında, 4 yıl boyunca, tarihi eserlerin onarımı ve korunması için büyük fonlar kullanmış. 2008 yılındaki kriz fonları haliyle azaltmış. Bir de Euro bölgesine girmenin getirdiği pahalılık eklenince bir süre zorlanmışlar. Ama turizm gelirlerinin artmasıyla bütün sıkıntılar gitmiş.

Bu tarih bilgisinin ardından Malta’nın ekonomik ve sosyal durumu ile refahı 2. bölümde…

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: