ŞAŞIRTICI BİR ŞEHİR : DİYARBAKIR (1. Bölüm) 10-11 Ocak 2015
Diyarbakır’da şaşırmaya hazır olun. Eğer sıradan bir Anadolu kenti bekliyorsanız, bilin ki Diyarbakır sizi çok ama çok şaşırtacak. Sadece Dünya’nın 2. uzun surları ile değil, hanları, 1500 yıllık camileri, kiliseleri, köşkleri, köprüleri, hatta yemekleri ve tatlıları ile, kısacası birçok yönüyle gezginleri şaşırtmaya ve etkilemeye hazır bekliyor… Rotanızı güneydoğuya çevirirseniz Diyarbakır’a uğramadan geçmeyin.
SURLAR, HANLAR, CAMİLER, KİLİSELER, HEM DE ÇEŞİT ÇEŞİT…
10 Ocak cumartesi sabahı Sunexpress’in saat 06:00 uçağıyla İzmir’den direkt Diyarbakır’a uçuyoruz. 2 saatlik bir uçuştan sonra saat 08:00’de Diyarbakır’dayız. Etrafta kar var. Havaalanı kentin hemen yakınında, taksiyle 15 dakikada kent merkezindeyiz. Havaalanından taksimetreyi çalıştırmadı taksici, tarife varmış. Kent merkezi 20.-TL. Otelimiz merkezde Green Park Otel. 5 yıldızlı, temiz, güzel bir otel. Beklentilerinizi yukarda tutmazsanız, fiyatına göre memnun kalacağınız bir otel. Yeri ise mükemmel. Otele erken geleceğimizi söylemiştik, sağolsunlar odalarımızı erken saatte teslim için hazırlamışlar. Böyle ince düşünceler müşteriyi kendisine bağlıyor. Tekrar gidersem yine aynı otelde kalırım. Saat 08:30’da oteldeki odalarımıza yerleşmiştik. Çoğul ifadeler kullanıyorum, çünkü bu geziyi iki aile yaptık. Sevgili arkadaşlarımız Nurettin ve Meftune de bu gezide bizimle birlikteydi. Uçakta, rehber kitaptan Diyarbakır’ı çalışırken, kentin özgün yemeklerinden birinin “meftune” isimli etli ve patlıcanlı bir yemek olduğunu öğreniyoruz. Fakat ilginçtir, Meftune’nin güneydoğu ile bir ilgisi yok. Ailesi Bulgaristan göçmeni.
NOT: Diyarbakır’a gitmeden önce, Mıgırdiç Margosyan’ın “Gâvur Mahallesi” ve “Söyle Margos Nerelisen?” kitaplarını okumanız tavsiye olunur.
Odamıza eşyalarımızı bırakıp hemen kendimizi dışarı atıyoruz. Atıyoruz da dışarısı 1 derece. Gece eksi 9 olmuş. Sıkı giyiniyoruz. Robotlar gibiyiz. Ver elini Kahvaltıcı Mustafa. Otelimizin olduğu semt Balıkçılarbaşı. Ulu Camii’ye çok yakınız. Birçok yerde methini okuduğumuz Mustafa’nın yeri de otele çok yakın. Ulu Camii’nin karşısında Hasan Paşa Hanı’nın içersinde. 1572-1575 yılları arasında, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Hasan Paşa tarafından yaptırılan Han sapasağlam ayakta duruyor. Bazı yerlerinden kötü restorasyonlar sırıtsa da, iki katlı bu görkemli han insanın içini ısıtıyor. Avluda kar kaplamış sandalyeleri bile insana çok sıcak geliyor. Hanın bodrum katında küçücük bir kapıdan girilen kitapçıyı mutlaka gezin. Ülkemizde gördüğüm en büyük kitapçıydı ve hanın bütün bodrum katını kaplıyordu.

Mustafa’nın Kahvaltısı
2. kattaki Mustafa’nın Kahvaltı Salonu’nun büyüklüğüne inanamıyoruz. Göz göz odalar halinde bir sürü oda. Bizden sonra akın akın insan geldi ve odalarda kayboldular. Diyarbakır’da birçok kahvaltı salonu gördük. Hepsi bu kadar kalabalık mı bilmiyoruz ama kahvaltı önemli bir aktivite burada. Mustafa’nın yerinde serpme kahvaltı olarak gelen her ürün lezzetli idi. Kavurmalı sahanda yumurtasını da beğendik. Kahvaltı sonrası hemen karşıdaki Ulu Camii ilk ziyaret yerimiz.
Ulu Camii beni çok etkileyen camilerden biri oldu. Anadolu’nun en eski camilerinden biriymiş. 639 yılında Mar Toma Kilisesi olarak yapılmış. 751 yılında camiye dönüştürülmüş. Sonraki yüzyıllarda ilaveler yapılmış. 5. Harem-i Şerif kabul ediliyor. Bildiğimiz kubbeli camilerden değil. Dikdörtgen bir yapısı var. Üç ayrı binadan oluşuyor. İçinde süslemeler falan yok. Oldukça sade fakat bir o kadar etkileyici bir havası var. Roma sütunlu kaç tane camii görebilirsiniz? Camide şafilerin ve hanefilerin yerleri ayrılmış. Avludaki güneş saati de ünlü bilgin El Cezerî tarafından yapılmış. El Cezerî’nin hayatının önemli bir bölümü Ulu Camii’nin arkasındaki Zinciriye Medresesi’nde geçmiş. Ulu Camii fotoğrafları için buraya tıklayın.
EL CEZERÎ
El Cezerî 1136 yılında Cizre’de doğmuş ve Diyarbakır’da yaşamış dönemin en ünlü ve önemli mühendis bilim adamlarından biridir. Robotik bilimi ile ilgili en eski kayıtların El Cezerî’ye ait olduğu, bu nedenle sibernetik biliminin atası olduğu kabul ediliyor.
Ulu Camii’yi gezerken peşine takıldığımız rehber ne güzel de anlatıyordu Diyarbakır tarihini. Diyarbakır’a düğün için gelen 200 kişilik misafir grubuna düğün sahibi tarafından organize edilen bu tarih turuna, önceleri 20 kişilik bir grup ilgi gösterdi. Biz hariçten katılıverdik gruba ve pek keyif aldık rehberimizden. Gruptaki kadınlar AVM’ye gitmek istediklerini söyleyince grup 6 kişiye düştü. 4 kişisi zaten biziz. Rehberimiz çok bilgili ve dünya tatlısı bir genç kız. Diyarbakırlı bir Ermeni. Kulağına fısıldıyoruz bizim kaçak yolcu olduğumuzu, gülüyor ve “tamam” diyor hoşuna gitmişçesine. Sırrımızı saklayarak bizi gezdirmeye devam edeceği sinyalini alıyoruz. Keşke tüm Diyarbakır’ı onunla gezsek derken düğün grubu lideri geliyor ve grubun dağıldığını, bu şekilde devam edilemeyeceğini söyleyip rehberimizi otele götürüyor. Üzgünce selamlaşıp ayrılıyoruz rehberimizden. Neylersin, yazılı rehberleri hatmederek dolaşmaya devam… (Arkası yarın, yani 2. bölümde…)