Sevimli Güneyli ADELAIDE; Bir Kültür Merkezi (Lovely Southern Adelaide is a Center of Culture) (16-19 January 2020) – Güney Avusturalya (South Australia)
30 mins read

Sevimli Güneyli ADELAIDE; Bir Kültür Merkezi (Lovely Southern Adelaide is a Center of Culture) (16-19 January 2020) – Güney Avusturalya (South Australia)

İzmir’in kardeş şehri olan Adelaide, Güney Avustralya eyaletinin başkentidir. 1.300.000 nüfusuyla ne çok büyük ne de küçük bir şehir sayılır.

Hobart’tan Melbourne aktarmalı bir uçuşla vardık Adelaide’e. Saatimizi yarım saat geriye alıyoruz. Avustralya’nın her köşesinde farklı saat düzeni var. En batısı ile en doğusu arasında üç saat fark bulunmakta.

Otelimiz kent merkezinin biraz dışında ve Çin Mahallesi’ne çok yakın. Lokantaların yoğun olarak bulunduğu Gouger Caddesi’nde. Aynı zamanda pazar yerinin de çok yakınında. Tabii otele eşyalarımızı bırakıp hemen kendimizi dışarı atıyoruz. İşte Çin Mahallesi ve merkez caddeler…

KISA ADELAIDE BİLGİLERİ

Adelaide, sonradan kurulmuş bir şehirdir. 1830 yılında yatırımcıların ilgisini çekmeye başlamış ve ilk yerleşimler oluşmuş. Tabii ki yerli halk yani Aborjinlerle yaşananlar burada da aynen tekerrür etmiş ve en kibar tabirle “sürülmüşlerdir”.

Yakınındaki tepelerde maden yataklarının bulunması, verimli ovalarının her türlü ziraate uygun olması kente olan ilgiyi oldukça arttırmış. Adı, Britanya kralı IV. William’ın eşi Kraliçe Adelaide’den gelmektedir. Ülkenin en verimli üzüm bağları buradadır.

Ülkenin en büyük sanat festivali Adelaide’de yapılmaktaymış. Kentin kültürel yönü çok gelişmiş. Biz de gezerken kültür merkezlerine, sanat galerilerine, kütüphanelerine ve özellikle festival merkezine hayran olduk.

The Economist dergisinin, dünyanın en yaşanılabilir kentleri sıralamasında 2002 ve 2004 yıllarında dünya birincisi olmuş Adelaide. Diğer yıllarda da hep ilk 10 veya 20 içinde olmaya devam ediyor. Bunun birçok sebebi var. Kültür ve sanattaki gelişmişliği, trafik sorunu olmaması, eğitim olanakları, uluslararası limanı ve havaalanı, yaşam kolaylığı, spor olanakları, yeşil alanların fazlalığı v.s. gibi birçok özellik Adelaide’i öne çıkarıyor.

Biz de kenti gezerken rahatlığına ve birçok olanağı bir arada barındırmasına hayran olduk. Adelaide’in en önemli özelliği merkezin çok verimli düzenlenmiş olması. Her şey el altında. Ana caddenin (North Terrace) üzerinde kamu binaları, parlamento binası, üniversite binaları, hemen arkasındaki cadde (güneyinde) ana çarşı olan Rundle Mall Caddesi ve onun arkasındaki paralel 5 caddede tüm lokanta, restoran ve barların, sanat galerilerinin, müzelerin, iş merkezlerinin sıralanması ile her yere yürüme mesafesinde bir kent kurulmuş. Kuzeyde, North Terrace caddesinin de kuzeyine geçtiğinizde şehrin en keyifli rekreasyon ve kültürel alanları muhteşem bir yeşil alan içinde, Torrens Nehri kenarında sıralanmaya başlıyor. Elder Park ile birlikte Festival Merkezi, nehir kenarında kafeler, restoranlar, spor alanları, bisiklet ve yürüyüş parkurları, nehirde tekne gezileri, nehrin karşı tarafında tenis kortları, stadyum ve enfes bir orman kentin muhteşem yaşam olanaklarını merkezde herkesin kullanımına sunuyor.

Adelaide’de dünya mutfağının değişik örneklerini kolaylıkla bulabilirsiniz. Birçok gezi yazarı Adelaide için gurme kent demektedir. Bu yargıları boşuna değil. Kentte hemen hemen tüm dünya mutfağının özgün örneklerini bulmak mümkün.

Adelaide’de gördüğümüz kütüphaneleri, sanat galerilerini başka yerde görmedik. Bu kentte insanı kendine çeken müthiş bir ruh var. Gelin diyor, benim bir parçam olun ve burada yaşayın. Adelaide’den ayrılırken üzüldüğümü söylemeliyim. Çok az kent bende bu duyguyu uyandırmıştır.

Şimdi Adelaide’i ayrıntılı olarak gezmeye başlıyoruz. Önce merkez çarşısı olan Rundle Mall Caddesi’nden başlayalım;

CENTRAL MARKET

Burası muazzam bir pazar yeri. Çok az şehirde böyle bir pazar yeri bulunabilir. Dünyanın her tarafından gelen meyve, kuru meyve, sebze, bakliyat, kuruyemiş ve envai çeşit ürünle oldukça zengin. Bir yandan da Avustralya’nın her tarafından gelmiş yerli ürünlerin çok iyi sergilendiği bir pazar yeri. Et, balık ve deniz ürünleri de var, bunların pişirildiği restoranlar da… Burada sabahtan akşama bir gününüzü hiç sıkılmadan geçirebilir ve gerek Avustralya’da gerek dünyanın herhangi bir yerinde üretilen ürünlerle ilgili geniş bilgi sahibi olabilirsiniz.

FESTİVAL MERKEZİ – ELDER PARK – OVAL STADYUM VE TORRENS NEHRİ (FESTIVAL CENTER)

Şimdi şehrin kuzey yakasına, Torrens Nehri kıyısına doğru gezmeye çıkıyoruz. Önce Elder Park karşılıyor bizi. Elder Park’ın kenarında Festival Merkezi var. Festival Merkezi içinde tiyatro salonları, kongre merkezi, yürüyüş ve gezi alanları, kafeler, restoranlar, nehirde tekne gezileri, nehrin karşı kıyısında tenis kortları, “Oval” denilen stadyum ve arkasında muhteşem bir orman var. Tüm bunlar şehir merkezinden yürüme mesafesinde. Hatta parlamento binasının yanından yürürseniz 600 metre sonra Elder Park’tasınız. Her şey elinizin altında. Bir kentte yaşamak bu kadar kolay ve güzel olabilir.

PARLAMENTO BİNASI ÖNÜNDE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ PROTESTO GÖSTERİSİ

Parlamento binasını gezmeye giderken uzaktan bir seslerin geldiğini duyduk. Yaklaştıkça bir gösteri olduğunu anladık. Yaklaşık 100 kişi kadar bir topluluk parlamento binası önünde dövizlerle, pankartlarla sloganlar ve şarkılarla iklim değişikliği protestosu yapıyordu. Hükümetin iklim değişikliğine karşı duyarsız kalmasını protesto ediyorlardı. Ülkedeki büyük yangınların sebebi kuraklık ve kuraklığın sebebi de yıllardır iklim değişikliğine karşı gerekli adımları atmayan hükümetin politikaları olduğunu iddia eden çevreciler yeri göğü inletiyorlardı. Biz de aralarına karıştık, destekledik, onlarla birlikte olduk. Polisler göstericilerin etrafını çevirmiş ve onların güvenliğini sağlıyordu. Demokratik bir ülkede olmanın insana nasıl bir huzur verdiğini iliklerimize kadar hissettik. Türkiye’de olsa çoktan gaz bombaları atılmış, insanlar coplanarak yerlere yatırılmış, ters kelepçeler takılmış ve sürüklenerek gözaltına almalar başlamıştı. Barışçıl gösteri olmasının, anayasaya ile izin almadan barışçıl gösteri yapılmasının güvence altına alınmış olmasının hiçbir değeri yoktur bizde. Birisi bir slogan attı mı, hemen megafonla uyarı yapılır ardından coplar ve gaz bombaları ile saldırı başlar. Kendi ülkemizde gösteri yapamıyoruz, hiç olmazsa demokratik bir ülkede bulmuşuz tüm kurdumuzu burada döküyoruz… Buyrun gösteriye… Önce fotoğraflar, ardından kısa bir video…

GÖÇ MÜZESİ (MIGRATION MUSEUM)

Aborjinler dahil aslında Avusturalya’da herkes göçmen. Aborjinlerin M.Ö. 40000’li yıllarda Güneydoğu Asya’dan kıtaya geldikleri tahmin ediliyor. Tabii bu kadar eski bir geçmiş olunca kıtanın yerlisi demekte bir sakınca yok. Aborjinler dışında kıtaya gelen herkese göçmen diyebiliriz. İşte bu müzede göçmenlerin kıtaya gelişi, kolonizasyon, savaşlar, Aborjinlerin katli ile ilgili önemli bilgiler veriliyor. Fotoğrafları tam boyutta büyütünce yazıları rahatlıkla okuyabilirsiniz.

SANAT GALERİSİ (ART GALLERY)

Sanat Galerisi isimli bu müzenin çeşitli bölümleri var. Önce resim ve heykel bölümlerini geziyoruz. Girişte baş aşağı asılmış at heykeli ile karşılaşıp şaşırıyoruz. Ardından kırmızı bir odaya giriyoruz ve çok etkileniyoruz. Sonrasında Rodin heykelleri ile şaşkınlığımız bir kat daha artıyor. Beklemediğimiz bir özgünlük ve zenginlik var müzede.

İslam Eserleri

Müzenin başka bir köşesinde islam eserleri ile karşılaştık. Özbekistan, Türkmenistan ve diğer ülkelerden, halı kilim, kaftan ve diğer eserler iyi korunmuştu.

Türk Çinileri

Müzeyi gezerken birden karşımıza büyük bir sürpriz çıkıyor; Türk Çinileri. Karşımızda Kütahya ve İznik’in enfes çinileri ile döşenmiş iki duvar buluyoruz. Bir şömine ve etrafı tamamen çini bir duvar. Karşısında da ayrı bir duvar tamamen çini kaplı. Gözlerimize inanamıyoruz. Duvardan duvara çini görmemiştik Türkiye’deki müzelerde bile. Çok şaşırdığımızı gören görevli yanımıza geliyor. Hemen ona soruyoruz; “bunlar orjinal mi?”. Meğer hepsi çini değilmiş. Şömine gerçek, o hakiki çini. Tabii o da çok değerli. Karşıdaki duvarda çerçeve içinde küçük bir çini parçası var. İşte o orjinalmiş. Gerisi ise orjinal çiniden “pvc”ye yapılan baskı ile duvara kaplanmış. Şimdi oldu diyoruz. Fakat o kadar temiz bir çalışma olmuş ki, gerçek çiniden ayırt edebilmek için dokunmak şart.

Müzeye William Bowmore isimli koleksiyoner bağışlamış.

Anzak ANITI (aNZAC Memory)

Adelaide’deki bu Anzak anıtını bir meydanda karşımıza çıkınca fotoğrafını çektik. Diğer şehirlerdeki gibi abartılı anıtlardan farklı, sade ve amaca yönelik, anlatmak istediğini net olarak anlatan bir anıt olduğu için buraya aldık.

Barlar Sokağı

Rundle Caddesi’nin doğu tarafının sonunda Adelaide’in en güzel barları bulunur. Bunlar Exeter ile Austral’dir. Ancak tüm cadde barlarla doludur ve akşam ile birlikte mekanlar canlanmaya başlar. Akşam buradaki barlarda yer bulanlar kendisini çok şanslı hisseder. Önceki yazılarımızda anlatmıştık; “Hotel” yazan içkili yerler, barlar publar Avustralya’da otel değildir. Gidip de boş oda var mı diye sormayın. Eskiden otel olarak kullanılan bu mekanlar artık içkili mekanlar olmuş ama ismini özellikle değiştirmiyorlar, eski gelenek devam etsin diye.

Kütüphane (Library)

Eyalet Kütüphanesi’ni (State Library) görmeye giderken nasıl bir yerle karşılaşacağımız hakkında pek fikrimiz yoktu. Rehber kitaplarda “görün” deniyordu ama çok da üstünde durulmuyordu. Bize göre ise mutlaka görülmesi gereken bir yer. Burada öğrenilecek şeylerin sınırı yok, tamamen size kalmış. Elinizin altında tüm ülkenin kütüphanelerini birbirine bağlayan ve dijital arşivlere ulaşmayı sağlayan bilgisayar ağı var. Araştırma yapanlar için sonsuz kaynak mevcut. Kütüphanenin içinde resim sergileri, müzeler de var. Hele bir bağlantıyla geçilen tarihi kütüphane bölümü mutlaka görülmesi gereken bir yer. 1800’lü yıllarda kurulan kütüphane olduğu gibi, hatta daha da zenginleştirilerek korunmuş. Tarihi el yazma kitaplardan eski harita ve gravürlere kadar büyük bir tarihin içine düşüyorsunuz. Hepsi elinizin altında. Elleyin, açın, okuyun, bakın… Böyle olanakları başka yerlerde bulmak çok zor. Görevli, kütüphanede bulunanların rahatsız olabileceğini söyleyerek fotoğraf çekmemize izin vermedi. 6 katlı modern kütüphanenin fotoğraflarını çekemedik ama resim sergisi, müze ve tarihi kütüphanenin fotoğrafları huzurunuzda. Buyrun kütüphaneyi birlikte gezelim;

Demokrasi Müzesi

Kütüphane içinde bir de Demokrasi Müzesi var. Özellikle gençler ve çocuklar için çok güzel düzenlenmiş önemli bir müze. Müzeyi gezenlerle etkileşimli olarak geliştirilen bir bölüm de var. Düşüncelerinizi yazıyorsunuz ve ona göre müzede belirtilen dağılım tablosu değişiyor. Eğer isterseniz sorularınızla ilgili size geri dönüp özel olarak da çağırabiliyorlar. İnsana verilen değeri burada açık olarak görebiliyorsunuz.

Opal Taşı

Güney Avustralya’da çıkan önemli bir maden opal taşı. Mavi renkteki bir cama benzeyen bu taş Avustralya’da çok beğenilen, kolyesi, yüzüğü, küpesi yapılan güzel görünümlü değerli bir taş. İhraç da ediliyormuş. Fiyatı da oldukça yüksekti. Doğada milyonlarca yılda oluşan fosil bir madenmiş. O yüzden çok değerli olduğu söyleniyor. İyi güzel de bir taşa bu kadar fazla para vermeye değer mi, tartışılır…

Parklar

Kent merkezinde o kadar güzel parklar, yürüyüş ve bisiklet alanları var ki, insan hepsini gezip görmek istiyor. Fakat hepsini görmek için haftalara ihtiyaç var. Bir değil, iki değil, belki 20 tane birbirinden güzel park var. Hepsi de tertemiz. Belirli aralıklarla banklar, tuvaletler, çöp kutuları, piknik masaları var. Avustralya’da bütün tuvaletlerin ücretsiz ve her zaman tertemiz olduğunu tekrar hatırlatalım. Parklarda etrafta tek bir çöp göremiyorsunuz. Bu kadar temizlik ve düzene imrenmemek mümkün değil. Bir örneğinin aşağıda fotoğraflarını verelim.

ULUSLARARASI Bisiklet Yarışı

Adelaide’e geldiğimizde her yerde uluslararası bisiklet yarışının duyuruları vardı. Adelaide zaten bisikletle barışık bir kent. Yollarda hep bisikletlileri görüyorduk. Amsterdam kadar değil belki ama merkezde ulaşımın bir kısmı bisikletle rahatlıkla sağlanıyor.

Esasen Adelaide ulaşım konusunda çok güzel düzenlenmiş bir kent. Metro, tramvay ve otobüslerle kentin her tarafına en geç 30-45 dakika arasında varmak mümkün. Kentin batı tarafındaki birbirinden güzel plajlara tüm ulaşım araçları (metro, tramvay ve otobüs) yarım saat içinde varıyor. Akşam kent merkezindeki işinizden çıktınız, bindiniz tramvaya, halka açık mükemmel plajlara yarım saatte varıp denize girdiniz ya da sörf veya yelkeninizi yaptınız, yine toplu ulaşımla evinize gelebilirsiniz. Bu rahatlığı kaç kentte bulabilirsiniz?

Toplu ulaşımın bu kadar rahat olmasının yanında bisiklet de kentte hem spor hem ulaşım için sıklıkla kullanılıyor. Halkın bisiklet sporunu sevmesi sayesinde uluslararası bisiklet yarışlarına olağanüstü bir ilgi var. Belki de bu yarışmalar sayesinde halkın ilgisi gelişti, bilemiyoruz, tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan hikayesi olabilir. Ancak yöneticiler bence halkın ilgisini çekmeyi çok güzel biliyorlar. Yarışlar sırasında çocuklar için özel parkur kurulduğu ve onların da yarıştığını görünce bu ilginin çocukluktan başladığını anlıyor insan. Yarışların final parkuru kentin merkezine kurulmuştu. Herkes ailece yarışları izlemeye gelmişti. Bence bu organizasyonların toplumdaki ilgiyi geliştirmekte olağanüstü bir katkısı var. Aşağıda fotoğrafları ve videoyu izleyince anlatmaya çalıştıklarım daha iyi anlaşılacak.

Glenelg PLAJI

Yukarıda, toplu ulaşımın rahatlığı sayesinde kent merkezinden yarım saatte nefis plajlara varıldığını söylemiştik. Şimdi o gezimizi anlatacağız. Merkezden bindiğimiz tramvaya bindik ve 30 dakika sonra işte bu plajdaydık;

Barossa VADİSİ ŞARAP TADIM TURU

Adelaide’den 1 saatte ulaşılan Barossa Vadisi üzüm bağları ile meşhur. Avustralya’nın en önemli şarap üretim bölgesi bu vadi. Burada üretilen şarap, Avustralya’nın dörtte birini karşılar. Vadide 50’den fazla şarap üretim tesisi bulunmaktadır. Barossa, Almanya’daki katolik baskıdan kaçarak gelen Lüteryen Almanlar tarafından 1842’de kurulmuş. 1. Dünya Savaşı sırasında buradaki Alman varlığı epey sorun olmuş. Almanca yer isimleri değiştirilmiş. Almanca basılan gazeteler kapatılmış. Bugün geriye kalan Alman varlığı ile kendine özgü çok güzel bir atmosfer yaratılmış.

Vadide konaklama olanakları da çok fazla. Koloni döneminden kalma muhteşem konaklar, doğa içinde sevimli butik oteller, madencilerin tarihi kulübeleri veya kamp ve karavan kampinglerinden hangisi size uygunsa seçip konaklayabilirsiniz. Bir bisiklet kiralayarak yeşillikler içinde kaybolabilirsiniz. Yemyeşil tepeler, küçük göller ve dereler ve tabii ki dört bir yandaki enfes üzüm bağları ile doğa içinde sarhoş olabilirsiniz.

Bu vadiyi gezdiren ve şarap üretim tesislerine uğrayıp tadım yapılabilen turla çok rağbet görüyor. Biz de bu turlardan birine katıldık ve olağanüstü bir gün yaşadık. Tur otobüsümüz ve kısa molalar verdiğimiz yerler aşağıda;

Tanunda KASABASINDA BİZİ BEKLEYEN SÜRPRİZ

Yol üzerinde Tanunda isimli çok şirin bir kasabada mola vereceğimiz söylendi. Kasabaya geldiğimizde bizi çok güzel bir sürpriz bekliyordu; Antika Arabalar Festivali. Evet, antika arabaların festivaline denk gelmiştik ve birbirinden şirin eski arabaların fotoğraflarını çekmekten bıkmadık. Hepsi çalışıyor ve o kadar bakımlılar ki, sanki fabrikadan yeni çıkmışlar. Tam bir şölen yaşadık. Buyrun şölene siz de katılın;

Chateau Yaldara

İlk uğradığımız şarap üretim tesisi Chateau Yaldara. Gerçekten bir şato. Hem tarihi binası, hem dekorasyonu hem de bahçesi ile ince bir zevk ürünü idi. Otel olarak da kullanılıyor. Burada 5 ayrı şarap denedik. şaraplar hakkında yorumlarımı en sonda yapacağım. Chateau Yaldara’yı birlikte gezelim;

Peter Lehmann

İkinci gezdiğimiz şarap üretim tesisi olan Peter Lehmann da harika bir yerdi. Öğle yemeğimizi burada yedik ve bağlarda serbestçe yürüyüşe çıktık. Üzümler hakkında çok bilgi edindik. Burası da otel olarak işletilen bir tesis. Bahçesi çok geniş ve çok güzeldi. Bağları ise son derece bakımlı ve düzenliydi.

Gezdiğimiz diğer 3 şarap üretim tesisi de yukarıdakiler benzeriydi. Hepsinden büyük keyif aldık. Avustralya şarapçılığı konusunda epey bilgi edindik. Güney Afrika’da da benzer bir şarap test turuna katılmıştık. Fransız şarapları ile de tanışmış, Bordeaux şaraplarına bayılmıştık. Güney Amerika’da Şili ve Arjantin şaraplarını denemiştik. Tüm bunlar ışığında Avustralya şarapları hakkında şunu söyleyebilirim; daha fazla çalışmaları gerek. Her üretim tesisinde bize tattırılan gazlı bir şarapları var. Avusturalya’ya özgüymüş. Kendi buluşları olduğu için üzerinde çok duruyorlar. Şampanya değil, sadece haricen sonradan gaz basılarak şarap neredeyse gazoz haline dönüştürülmüş. Şaraptan daha ziyade gazoz tadı alıyorsunuz. Beğenenler var tabii ama bize pek güzel gelmedi. Bir de meyveli şarapları çok meşhurmuş. Ben meyveli şarap sevmediğimden onları hiç denemedim. Denediğimiz şaraplar içinde beğendiğim sadece “Merlot” oldu. Aromalı ve tok içimli Merlot üretimi tüm tadım yerlerinde aynı güzellikteydi. Demek ki merlot üzümü bu toprakları sevmiş. Diğer şarap tesislerinden kareleri aşağıda bulacaksınız;

Adelaide gezimizin sonuna geldik. Biz Adelaide’i çok sevdik. Kendine özgü, oldukça sevimli bir şehir. Her tarafını gezemedik ve bir daha gelişimize de bir şeyler bırakmak istedik. Bu güzel şehre tekrar gelmeyi çok istiyoruz.

Sırada Perth ve Cairns ile Büyük Set Resifi yazılarımız var. O yazılarda görüşmek üzere hoşça kalın.

Bir Cevap Yazın