İçeriğe geç

İSRAİL 5. Bölüm – HAYFA, KAYSERİ, TEL AVİV VE YAFA (25 Kasım 2016)

YANGIN SONRASI HAYFA

Bir gün önce yangın nedeniyle yaklaşamadığımız Hayfa bugün sakin. 13 ayrı yerde çıkan yangın söndürülmüş. Herkes işine gücüne dönmüş. Meclisten geri çekilen yasa tasarısının birkaç gün önce meclisten geçerek onaylandığını yeni öğrendik. Yasa ile belli bir desibelin üzerinde ezan okumak yasaklanmış. Aslında haklı bir uygulama, çünkü aşırı bağıran hoparlörlerden yayınlanan ezan müslümanları bile rahatsız eder hale gelmiş.

Hayfa modern bir iş ve sanayi kenti. Denizin kenarında, Akdeniz’i kucaklayan İsrail’in üçüncü büyük kenti Hayfa’nın nüfusu 300.000. Sanayi kenti özelliğiyle biraz Kocaeli’ye benziyor diyebiliriz.

Akka yazımızda belirttiğimiz gibi, 1799’da Napolyon’un işgaline uğrayan Hayfa, daha sonra Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından geri alınmış ve Osmanlı kenti hüviyetine 1918 yılına kadar devam etmiş. 1. Dünya Savaşı sonunda kaybettiğimiz Filistin toprakları İngiliz manda yönetimi tarafından idare edilerek 1948 yılına kadar gelmiş.

BAHAİ BAHÇELERİ VE BAHAİLİK

Hayfa’da ilk gezdiğimiz yer Bahai Bahçeleri. İsrail ve Filistin topraklarının tüm tek tanrılı dinler için ne kadar önemli olduğunu önceki yazılarımızda belirtmiştik. Bahailik için de Hayfa çok önemli bir yer, hatta merkez. Evet, Bahailik dininin merkezi Hayfa.

Bahailik 19. yüzyılda İran’da doğmuş bir din. 1844 yılında Seyid Ali Muhammed, İran’ın Şiraz kentinde mehdi olduğunu ilan eder. İran’dan Osmanlı’ya sürgün edilir. Yandaşları İran’da zulüm görür. Seyid Ali Muhammed 5 yıl Edirne’de iskan edilir. Osmanlı sürgün etmek dışında pek rahatsız etmez Bahaileri. Akka kentine sürgün edilir. Bahailer Akka’da gelişir ve güçlenir. Akka’ya yakın olan Hayfa kentinde araziler satın alırlar ve çok güzel bir peyzajla düzenlerler. Vaktimiz olmadığından uzaktan bakabildiğimiz bu bahçeler dillere destan güzellikteymiş. Tepeden Hayfa ve Akdeniz manzarasına hakim bu bahçelerin herkese açık olarak gezilebilmesi de ayrıca çok hoş. Yangınlar olmasaydı bir gün önce gelip bu bahçeleri güzelce gezebilecektik. İşte uzaktan Bahai bahçeleri.

BAHAİ BAHÇELERİ

Bahailik barışçıl bir din. Tüm dünyada 5 milyon inanana sahip olduğu söyleniyor. Birleşmiş Milletler’de temsil ediliyor. Bahailikte toplu ibadet yoktur. Herkes kendi ibadetini kendisi yapar. Irkçılığa karşı bir dindir ve tüm insanların eşit olduğuna inanır. Erkek – kadın ayrımcılığı yapmaz. Bütün dinleri insanlığın ortak değeri olarak kabul eder. 7 kıtada yedi mabet yaptırılmıştır, ancak toplu ibadet olmadığı için bunlara din merkezi denmesini ibadethane veya mabet olarak nitelendirilmemesini isterler.

HAYFA’DA BAHAİLİK DİNİNİN MERKEZ BİNASI

Hayfa’dan sonra Kayseri’yi gezmeye gidiyoruz.

İSRAİL’İN KAYSERİ’SİNİ GEZİYORUZ

İsrail’deki Kayseri deyince bizim Kayseri’mizle sadece isim benzerliği var tabii. Yazılışı Latince’den geldiği şekliyle; “Caesarea”. Kayzerya ya da Kayserya diye de okunabilir. Türkçenin fonetik yapısına en uygun olanı tabii ki “Kayseri”.

Kayzer, Latince imparator demektir ve Roma İmparatorlarına verilen genel addır. Ancak en ünlü Roma imparatoru olan Sezar’ın da lakabıdır.

Caesarea M.Ö. 30 yılında Romalılar tarafından başka bir isimle kurulmuş. Daha sonra Sezar’ı onurlandırmak için bu isim verilmiş.

Yine Romalılar tarafından kurulan ülkemizdeki Kayseri’ye de aynı isim verilmiş. Yani imparator kenti. Aslında imparator yerine, bu isim, birçok dilde kendi uyarlamasıyla kullanılmış. Fatih Sultan Mehmet’e “Kayser-i Rum” denilirmiş. Yani, Roma diyarının imparatoru. 1453’ten sonra Doğu Roma İmparatorluğu’nu (Bizans) yıkan ve Roma’nın da imparatoru olan anlamında kullanılan bu ünvan, 2. Mehmet’ten (Fatih) sonraki padişahlarda da kullanılmaya devam edilmiş. Alman imparatorları da Kayzer olarak adlandırılır.

İsrail’in Kayseri’sini diğerlerinden ayırt etmek için “Caesarea Maritima” denmiş. Yani, deniz kıyısındaki Kayseri. Birçok medeniyet görmüş geçirmiş İsrail’in Kayseri’si, liman kenti olarak önemli bir yermiş. Romalılardan sonra 600’lü yılların sonlarında Arap işgaline uğramış. 1200’lerde haçlı seferlerinde fethedilmiş. Haçlıları yenen Araplar tarafından tekrar ele geçirilmiş. Sonra da Osmanlılar tarafından yönetilmiş. Osmanlılar Müslüman Boşnak göçmenleri buraya yerleştirmiş. Kentteki camii o dönemden kalma. 1918’den sonra terk edilmiş ve bu sayede ayakta kalabilmiş. Hemen yanında Kayserya ismiyle modern bir kent kurulmuş ve ahali oraya taşınmış. Ezer Weizman (eski İsrail cumhurbaşkanı) ve şimdiki başbakan Benyamin Netenyahu bu kentte yaşamış ünlüler.

ROTSCHILD AİLESİ

Caesarea kazılarının sponsoru Rotschild ailesi. Aslında İsrail’de birçok yerde bu ailenin ismini duymak mümkün. Büyük kaynak gerektiren çoğu işte sponsor Rotschild ailesi. 18. yüzyılın sonlarında Frankfurt’ta bir banka kurmuş Alman yahudisi bir aile. Baronluk ünvanı verilmiş soylulardan. Baba Rotschild 5 oğlunu Avrupa’nın diğer ülkelerine gönderip işini yaygınlaştırmış. İngiltere’de bulunan aile üyeleri Kraliçe Viktorya’nın isteğiyle İngiliz soylusu olmuş. Yani zamanın uluslararası karteli. Bankacılık ve finans işleriyle büyüyen aile altın, gümüş ve değerli taş ticaretiyle, zamanında dünyanın en büyük özel sermayesine sahip olmuş. Devletlere borç verdiği yazılmaktadır. Küçük devletlere de değil… Prusya İmparatorluğu müşterileri arasındaymış. Hatta, savaşlar sırasında İngiliz hazinesini de desteklediği belirtilmektedir. İşte bu büyük finansal güç şu anda İsrail’in ihtiyaç duyduğu her noktada yardıma yetişiyor.

Tabii finansal kaynak bulunduğu için kentte kazılar ve bulunanları ayağa kaldırma çalışmaları devam ediyor. Kentin çok güzel ve sağlam kalmış 4000 kişilik amfitiyatrosu kazı ve onarım çalışmaları nedeniyle kapalıydı, gezemedik. Kentin ana caddesinin, çarşılarının, tapınaklarının bu çalışmalar nedeniyle tamamen kapalı olması şanssızlığımızdı. Ancak dışarıdan görüp hayal edebildik. Efes Artemis’inin bir kopyasının burada bulunması ilginç. Bereket tanrıçası (onlarca memeli) Artemis’e tapınılan bir kent de burasıymış demek ki. Bulunan heykelin fotoğrafı var levhada. Selçuk müzesindeki asıl heykelin biraz küçüğü ama aynısı.

Kayseri’den sonra Netenya ve Herzelya üzerinden Tel Aviv’e geçiyoruz.

TEL AVİV MEĞER NE KADAR GÜZELMİŞ

Tel Aviv gerçekten tahmin etmediğimiz bir güzellikle çıktı karşımıza. Gelin alayı gibi süslenmiş, bir yanı deniz, bir yanı nehir, huzur, eğlence ve mutlu insanlar diyarı. Bir kere çok temiz ve düzgün bir şehir. Her yanı pırıl pırıl. Yollarda, sokaklarda en ufak bir çöp göremiyorsunuz. Yollar denize çıkıyor. Deniz billur gibi tertemiz. Yelken yapanlar, yüzenler, kanoya binenler, sörf yapanlar, kıyıda yürüyüş yapanlar, bisiklet yollarında özgürce bisikletini sürenler, koşanlar, plajda voleybol oynayanlar, çocuk parklarında özgürce eğlenen çocuklar… Heheheheeeeyt bu ne huzur, bu ne mutluluk? Sanki İsrail’de değil de kendimi Fransa ya da İspanya kıyılarında sandım bir an. Côte d’Azur mü desem, İbiza plajları mı desem… Bir yandan büyük kent Tel Aviv… Kayıtta başkent burası. Birçok ülkenin büyükelçiliği burada. Kayıtta diyorum, çünkü İsrail Kudüs’ün başkent olduğu iddiasında. Ancak hiçbir ülke bunu kabul etmiyor. Filistin bu konuyu duymak dahi istemiyor. Nitekim bağımsız Filistin Devleti’nin başkentinin Kudüs olmasını istiyor.

Ancak açık söylüyorum -ki aynı duyguyu Rio de Janeiro’da da yaşamıştım-, bu şehirde çalışılmaz. İnsan bu kadar olanak ve güzellik varken işine yoğunlaşamaz. Önce gözü, sonra aklı ister istemez denize, sokakların ve caddelerin keyifli eğlencesine kayaaaar gider. Bu şehir çalışmak için değil yaşamak için.

Zaten ne güzel söylemiş İsrailliler; “Dua etmek isteyen Kudüs’e, çalışmak isteyen Hayfa’ya, yaşamak isteyenler Tel Aviv’e giderler” diye. Mesafelerin kısa olması sayesinde tüm bunları aynı gün içinde gerçekleştirmek mümkün. Sabah Hayfa’ya işine giden İsrailli, iş çıkışı Kudüs’e gidip Ağlama Duvarı’nda duasını edip günbatımında denize girmek ve akşam eğlencelerine katılmak için Tel Aviv’e gelebilir.

Tel Aviv’in günbatımı da çok güzel. Aslında bu kentin birçok şeyi çok güzel. En önemli özelliklerinden birisi de tarihi kent Yafa’ya yakınlığı. 4-5 km.’lik yürüme mesafesinde güzelim Yafa kenti.

YAFA; OSMANLI’DAN KALAN GÜZELLİK

Yafa dünyadaki en eski yerleşimlerden biriymiş. M.Ö. 7500 yıllarına ait kalıntılar bulunmuş. M.Ö. 10.000 yıllarına tarihlenen Göbeklitepe kadar eski olmasa da önemli bir tarih barındırdığı kesin. 9.500 yıllık bu kent artık Tel Aviv’in bir semti olmuş. Halen yaşayan canlı ve küçük bir kent. Portakalı ile ünlü. Sokaklarında kaybolmak çok keyifli. Birbirinden güzel sanat galerileri ile canlı ve artistik bir kent. Bir yanında da eğer ve semer yapılan tarihi çarşıları var halen. Ufak bir yarımadanın tepesinden Tel Aviv’i seyretmenizi tavsiye ederiz. Bu yarımadanın büyücek bir limanı var. Limanın kenarında deniz mahsulü restoranları, en salaşından en lüksüne bulunmakta. Sokakları kafelerle, birahanelerle dolu. İnsanlar rahat ve özgürce eğleniyorlar. Bu tarihi şehir halen cap-canlı yaşıyor. Osmanlı’dan kalma saat kulesi, camileri, taş yapıları ile tarihin içine giriyorsunuz. Osmanlı’dan yadigâr kalan bu güzellik inşallah hiç bozulmadan gelecek nesillere kalır.

Akşamı ettik Yafa’da ve yürüyerek geldiğimiz Tel Aviv’de. Bir gezinin daha sonunun geldiğine hüzünlenerek yaşıyoruz akşamı. Çok yerler gördük bu gezimizde. Çok şeyler öğrendik. Bir kültür ve tarih gezisi olarak mükemmeldi. Yazıyı uzatmamak için akşamları otelde rehberlerimizin verdiği seminerlere değinmedik. Ama her akşam yepyeni şeyler öğrendik. İkisinin ismini vereceğim sadece; Esseniler ve Katharlar. Artık siz araştırın bunları da… Ya da bu geziye katılın ve öğrenin.

Gezi öncesi tur firmamızın bizlere dağıttığı kitapçıkta çok hoş Yahudi atasözlerine yer vermişler. Burada birkaçını yazmadan geçemeyeceğim. Yahudi kültürünü öğrenmeye geldiğimiz İsrail gezisinde kültürün en önemli parçası olan atasözlerini de öğrenmiş olduk.

  • Çok düşünen Kudüs’e varamaz.
  • Ahırında atı olan yaya gitmekten utanmaz.
  • Fazla hoşgörülü annenin tembel kızı olur.
  • Kadın sadece bilmediği sırrı saklar.
  • Övülen armut genellikle kurtlu çıkar.
  • Kapını kapat, komşunu hırsız etme.
  • Devrilmiş ağaçtan herkes odun yapar.
  • Kabuklar, cevizin içinden daha çok bilir.
  • Ne evlat, ne de varlık, el eliyle yapılmaz.
  • Vakit kıymetlidir, fakat hakikat vakitten daha değerlidir.
  • Güzel, güzel olan değil, hoşa gidendir.

Veeee, en çok sevdiğim atasözü;

  • En çok karanlık olduğu zaman, şafak sökmek üzeredir.

SON

1 Yorum »

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: