TAYLAND’IN ADALARI BİRER CENNET – TAYLAND 4. Bölüm (9-19 Aralık 2015)
SAMUİ, PHUKET VE PHİ PHİ ADALARI HEP BÖYLE KALSIN
Bangkok’tan sonra ilk durağımız Tayland Körfezi içindeki Samui Adası. Ko ya da Koh Taycada ada demek. Ko Samui, hindistan cevizi ağaçlarıyla meşhur. Adada hindistan cevizi ağacından daha yüksek bina yapmak yasak. Ancak hindistan cevizi ağaçlarının 20 metrelik boylarını düşününce Samui’de apartman dikmek serbest anlamına geliyor. Yapmayın sevgili Taylandlılar. Bu güzelim adalara kıymayın. Adalar, yoğun turizmden dolayı yorgun düşmüş vaziyette. Artık insanoğluna yenilme noktasındalar.
2004 yılında büyük tsunami faciasında tüm adalar büyük zarar görmüş. Neredeyse tamamen yıkıldığı ve yeniden yapıldığı söyleniyor. Yeniden yapılırken daha özenli yapılsaymış. Ne yazık ki yapılaşma hiç hoş değil. Özellikle elektrik, telefon telleri tam bir fecaat. Vietnam’da aynı manzarayı görmüştük. Elektrik direkleri arasındaki tel yumağını görünce aklımız çıkmış, rehbere bu tellerden gerektiğinde doğru olanı nasıl buluyorlar diye sormuştuk. Meğer bulamadıkları için her seferinde yeni kablo çekiliyormuş. Hiçbir kablo sökülmeden her seferinde yeni kablo çekildiğini düşünebiliyor musunuz? Şehrin en önemli noktalarında gökyüzü gözükmüyor. Bırakın gökyüzünü, kablo ve tellerden başka hiçbir şey gözükmüyor. 2004 yılında bunlar tamamen yıkıldıysa, yeniden yapılırken neden yine örümcek ağları gibi üst üste döşendi? Anlamak olanaksız.
İleride anlatacağımız Phi Phi Adası, adalar içinde yerleşim olarak en küçüğü. Bir nebze korunmuş. Adada araba yok. Fakat elektrik telleri orada da aynı. Herhalde Taylar kablo-tel görüntüsünden çok hoşlanıyor diye düşünmeye başladım. Bu ada da 2004’ten sonra yeniden yapılmış. Bu kablo ve tellerin mantıklı hiçbir açıklaması yok yani. Hele bir de tam merkezde deniz kıyısına koca bir AVM inşaatı vardı ki, içimiz sızladı. Öyle güzel bir ada ki anlatmakla bitmez. Ama galiba yakında bitecek. AVM’nin tam deniz kıyısında, merkezde ne işi var? Cevabı bildiğimiz bir soru bu aslında; RANT. Evet Tayland’da rant yüzünden doğal cennetler can çekişmeye başlamış. Adaların birçok yerinde yoğun nüfusun getirdiği pislik baş göstermiş. Hele bu pisliğin denizleri de pislettiğini görünce Tayların kendi bindikleri dalı kestiğini görüp çok üzülüyor insan. Samui’den ulusal deniz milli parkına tekne ile giderken deniz üzerinde gördüğümüz her türden çöp aklımızı başımızdan aldı. İnanın Türkiye bile daha temiz. Denizlerin üstü sadece meyve kabuğu değil, pet şişe, naylonlar, tahtalar, bildiğimiz çöpün her türlüsü ile dolu idi. Burası tertemiz olması gereken milli park. Kimsenin umurunda değil. Etrafta bir sürü tur teknesi var. Her biri biraz çöp toplasa deniz tertemiz olur. İlginç olan, bu pislikten hiç utanmamaları. Sanki çok doğal bir olay gibi umursamıyorlar. Tekneden denize bir şey atan Tay görmedim. Teknelerde de çöplerin toplanmasına dikkat ediyorlardı. Ama denizin üstündekiler onları ilgilendirmiyordu. Başkası atmış, bize ne???
KOH SAMUİ
Samui Adası’na Bangok’tan uçuşumuz yaklaşık 1 saat sürdü. Uçağın penceresinden gördüğümüz manzarayı tarif etmek çok zor. Yoğun bir yeşil dokunun önünde açık kahverengi bir örtü var. İşte orası plajlar diyoruz. Ama o açık kahverenginin hemen kenarından turkuazın belki de 20 değişik tonunun serenadı başlıyor ve açıklara kadar gözünüzü alamıyorsunuz. Evet burada denizler bizdeki gibi lacivert değil, turkuaz ile yeşile çalan bir renk hakim genelde.
Biz büyülenmiş gibi deniz kıyılarını izlerken ne olduğunu anlamadan iniverdik havaalanına. Aman Allahım, bu kadar sevimli bir havaalanı görmemiştim. Samui Havaalanı bence örnek gösterilecek muhteşem bir havalimanı. Küçük havaalanı yapımcıları önce gelip bu limanı incelemeli, projelerini ondan sonra yapmalılar. Gelemeyecekler için hizmetimizde sınır yoktur tabii… İşte Samui Havaalanı;
Bu güzeller güzeli havaalanından istemeden ayrılmak zorundayız. Taksi deskine uğrayıp otelimizin adresini veriyoruz. Söylenen fiyattan indirim istiyoruz. Alıştık artık. Sanki yıllardır Tayland’dayız. Neredeyse ver elini deyip koyun pazarlığı gibi aşağı-yukarı sallayıp duracağız. Yok, siz bunu yapmayın. Aşırı bedensel hareketlere hiç alışkın değiller. Pazarlıkta anlaşınca, ellerimizi parmaklar yukarı bakacak şekilde göğsümüzün önünde birleştirip hafifçe eğilerek gülümsüyoruz. Parayı ödeyip makbuzumuzu alıyoruz. Taksiye atlayıp otelimize doğru yola çıkınca doğal güzelliklerin arasında kendimizi kaybediyoruz.
Samui’de 3 milyon hindistan cevizi ağacı varmış. Her gün 20 milyon adet hindistan cevizi Bangkok’a gönderiliyormuş. Ağaçlar korumada, ama insanlar değil…
Köylerden geçerken yoksulluğun bütün hallerini görüp yüreğimiz burkuluyor ve kaybettiğimiz kendimizi tekrar topluyoruz. Vicdanımız isyanda… Ne acımasız bir Dünya bu Dünya… Kahrolası… Buraya tatile gelenlerin kahrını çekecek yoksullar bu cennette sürünecek, ama hasbelkader parasıyla tatile gelenler buranın keyfini çıkaracak. Buranın halkı ya da çalışmaya gelenler, bu güzelliklerin ne kadarını yaşayabiliyorlar acaba? Çıplak ayaklarıyla toprak yollarda su birikintilerine girmekten zevk alıp gülümseyen çocuklar, benim Mardinimdekilerle aynı. Aynı çaresizliği kabullenme aslında bu gülümseme… Artık gözlerim öylesine bakıyor arabadan dışarıya… Ne doğal güzellik görebiliyorum, ne de cennette olduğumun farkındayım… Boş gözlerle, neden ve nasıl bu kadar acımasız bir Dünya yarattık diye düşüncelere dalmışken, arabamız büyük bir tatil köyünün kapısından içeri girdi. Kapıdaki bozuk kıyafetli, bekçi şapkası olan, zayıflıktan üflesen uçacak adamcağız esas duruşa geçti. Bir de asker selamı verdi ki, gören de matah biri geliyor sanacak. Taksi içinde bir müşteri kardeşim, möhöm zatlardan biri değel…
Meğer burası bizim otelmiş. Otel demek doğru değil. Bir botanik park içinde muhteşem bir tatil köyü. Biz yer ayırtırken böyle bir yer olduğunun farkına varmadık. Bizi deniz manzaralı lobide ağırladılar. İki kadeh içki ve meyve ikramı çok hoştu. New Star Beach Resort. Tavsiye ederiz herkese. Servis, hizmet, otelin konumu, plajı, odamızın mükemmelliği, her şeyin en ince düşünüşü bu otele 10 üzerinden 10 vermemizi sağladı.
Yanda Samui Adası’nın haritasını görüyorsunuz. merkez Chaweng Plajı’nın olduğu yerler. Chaweng ile Chaweng Noi plajları en çok tutulan yerler. Fakat diğer koylar da birbirinden güzel. Adada ulaşım bir sorun. Bu adada motosiklet ya da bisiklet kiralamak çok mantıklı. Taksileri telefonla merkezden çağırabiliyorsunuz ama beklemeniz gerekli. Yoldan geçen taksiye rastlamak tesadüf. Tuk-tuklar epey pahalı, sıkı pazarlık istiyor. Bir de kamyonetlerin kenarına bank konularak oluşturulmuş otobüsler var ki, köyler arası ulaşım bununla sağlanıyor.

KAMYONET OTOBÜS

KAMYONET OTOBÜS
Başka da araç yok zaten. Tuk-tukları çağırabileceğiniz bir telefon yok. Bu nedenle merkeze yakın olmak avantajlı. Uzak koylardan birndeyseniz motosiklet kiralamanızı salık veririm. Ama dikkat edin; TRAFİK SOLDAN AKTIĞI için bize ters.
Otelde işlemlerimizi halledip odamıza kadar refakat ettiler. Odamızın kapısını açmamızla birlikte, daha doğrusu kapıdan girip epey bir yürüdükten sonra Emine ile göz göze gelişimizi hatırlıyorum. Hayretten gözlerimiz faltaşı gibi açılmıştı. 90 metrekarelik odada birbirimizi kaybedebilirdik. Bu kocaman oda iki kişiye fazla deyip, hemen iki kızımızı da çağırmayı düşündük. Tabii sadece düşünmekle kaldık. Odanın banyosu evimizin banyosundan daha büyüktü. Yerleştikten sonra etrafı gezip plaja indik ki, muhteşem bir plajla karşılaştık. Ancak fotoğraflar tam olarak anlatabilir, bir de yazarlar. Yazar olmayınca fotoğraflara sığınmak işimize geliyor vesselam.
Akşam Samui’nin merkezi Chaweng’e gidip her tarafını gezdik. Deniz ürünlerine hayran olup yemeğimizi tamamen deniz ürünleri çeşitlemesi yaparak yedik;
Fotoğraflarda görülen deniz ürünlerini, iki büyük balık ve 3 şişe bira ile birlikte toplam 100.-TL’ye yedik. Mide fesadı geçirmediğimize şükrettik. Hepsinin lezzeti mükemmeldi. Samui’de değişik yiyeceklerin toplandığı menüler oluşturulmuş. Bu sayede ekonomik fiyata çeşitleri bir arada tatma olanağı yaratılmış. Güzel bir uygulama.
Ertesi gün için, otel resepsiyonunda satılan ada turundan satın aldık.
10 aralık günü sabahı, minibüs bizi otelimizden aldı. Önce Samui’nin en önemli Budist tapınağını gezdik. Bu tapınak aslında Hindu tanrılarından esinlenilerek yapılmış bir tapınak. İsmi Lady Monk Temple. Mimari, peyzaj ve heykeller gerçekten çok güzeldi;
Ardından Big Buddha Temple, yani Büyük Buda Tapınağı’na geldik. Bu iki tapınak da adanın kuzey doğusunda. Big Buddha gerçekten büyükmüş. Merdivenlerle huzuruna çıkılıyor Buda’nın. Çıkınca manzaraya takılıp kalınıyor ve Buda boşverilip ayaklarımızın altındaki iki koyun manzarasının keyfi çıkarılıyor.
Yolda manzara noktasında durup fotoğraf çekiliyoruz.
Ardından müstehcen kayalara gidiyoruz. Doğanın yarattığı bu ilginç oluşumlara gülmemek elde değil. Kayalar erkek cinsel organı ve kadın cinsel organı şeklinde. Rehber yolda anlatırken biraz saçmalama olarak görmüştüm bu durumu. Fakat gidip görünce gerçekten çok benzediğini kabul ettik. Büyükanne ve büyükbaba kayalıkları adını taşıyor burası (grandfather and grandmother rocks).
- BÜYÜKANNE KAYALIĞI
- BÜYÜKBABA KAYALIĞI
- BÜYÜKBABA KAYALIĞI
Kayalıklardan sonra, hindistan cevizi ağaçlarından cevizleri toplamak için eğitilen maymunların gösterisini izlemeye gittik. Bu kadar yüksek ağaçlara tırmanmak tam maymun işi. Eğitilen maymunlar bu işi başarıyla yapıyor. Hem de karın tokluğuna… Ne maaş var ne sigorta…
- MAYMUN AĞACIN TEPESİNE İKİ SANİYEDE ÇIKTI
- MAYMUNUN ÖDÜLÜ
Bu gösteriden sonra mumya rahip tapınağına gidiyoruz. Mummy Monk, yani mumya rahip, zamanında çok sevilen ve değer verilen bir din adamıymış. 1973 yılında ölünce bedenini yakmak yerine mumyalamışlar. Bugün tamamen bir turistik figür olmuş. Ada turu yapan bütün turistler mutlaka buraya uğruyor. Bir camekanla korunan mumya iyice kararmış. Gözlerinde de güneş gözlüğü…
- MUMYA RAHİP
- MUMYA RAHİP
- MUMYA RAHİBİN KİTABESİ
Tapınaktan sonra sırada Na Muang Şelalesi ve fil ile dolaşma var. Na Muang bir doğal milli park. Gitmeden önce okuduğumuz yazılarda, file binmenin hayvana zarar verdiği gibi bilgiler vardı. Araştırdık ve bunun gerçekliğinin olmadığını anladık. Filin omurgasının ezildiği söyleniyordu ama hiçbir veteriner böyle bir bulguya rastlamamıştı. Üzerine binilen filler zaten yaşlı filler. Yani kemik gelişimi çoktan tamamlanmış filler bunlar. Bu düşünce ile ata da binmemek lazım. Esasında şu bir gerçek ki hiç bir keyfi yok file binmenin. Filin attığı her adımda yukarısı öyle bir sallanıyor ki, tok karnına gelirseniz yediklerinizi çıkartabilirsiniz. Biz bir kere böyle bir deneyim yaşadık. Bir daha bineceğimizi sanmıyoruz.
Ertesi gün, 11 Aralık günü, adanın yakınında bulunan Ang Tong Ulusal Deniz Milli Parkı’nı gezmek için sürat teknesinden tur satın aldık. Çok etkileyici manzaraları, yazının başında bahsettiğim şaşırtıcı pislikler içinden geçerek seyrettik. Şnorkel ile dalıp rengarenk balıklarla birlikte yüzdük. Balıklara ekmek verdik ve elimizden yediler. Artık o kadar alışmışlar ki insanlara neredeyse tutup seveceksiniz balıkları.
Dönüş yolunda Samui’nin birbirinden güzel kıyılarından geçtik. Tam bir görsel şölen yaşadık. Tabii size de yaşatalım.
PHUKET ADASI
12 Aralık günü, yaklaşık bir saatlik uçuşla Phuket’e indik. Phuket oldukça büyük bir ada. Aslında karaya köprü ile bağlanmış ve tamamen bir büyük şehir olmuş çıkmış. Şehir de değil neredeyse eyalet olup çıkmış. Her yıl 4 milyondan fazla turist alıyor. Oldukça yoğun trafik insanı bunaltıyor. Bu adada motosiklet kiralayıp gezmeyi düşünmek epey cesaret istiyor. Adada trafik ışığı çok az var. Karşıdan karşıya geçmek için yarım saat beklemeyi göze alacaksınız. Tabii büyük otellerin hepsinin tesisleri deniz kıyısında. Otelde kalıp deniz tatili yapacaklar dinlenebilir. Ancak şehre ineceklerin dikkatli olmalarında fayda var. Hele akşam şehre gezmeye gidiyorsanız…
Şehir merkezi Patong Beach. Patong’da Bang La Caddesi, akşam hava karardıktan sonra yüzlerce seks kulübünün sokakları işgal etmesiyle bambaşka bir hale bürünüyor. Çığırtkanlar yoldan geçen insanları çekebilmek için her türlü atraksiyonu yapıyor. Seksin bu kadar aleni sokaklara dökülmesi, fotoğraflarla, yazılarla görsel efektlerle müşteri kapmaya çalışılması artık işi iyice pespaye hale getirmiş. İnsanı rahatsız etmeseler, otur bir yerde izle bu cümbüşü diyeceğim ama olanaksız. Her an her dakika yanınıza birisi gelip konuşmaya çalışıyor, kolundan çekiştiriyor… Hadi yalnız dolaşan bekar erkekleri çekiştirdin, yanında eşi olan erkeği de çekiştirdin, aynı anda hem erkeği hem de eşini çekiştirmek de ne oluyor artık belli değil. Sesinizi yükseltmeden ayrılmıyorlar yanınızdan.
Phuket Adası’nın doğal güzellikleri ise muhteşem. Koyların güzelliği, canlılığı, her türlü su sporu yapma olanakları açısından bir numara. Fakat ada bu yoğunluğu kaldıramıyor ve SOS veriyor. Ancak Taylar bu sesi duymuyor. Yüklendikçe yükleniyorlar güzelim adaya, bakalım daha ne kadar direnecek…
Otelimiz adanın merkezi Patong Beach’de Baan Laimai Patong Beach Resort. Otelin mimarisi ilginç. U şeklindeki yüksek katlı yapıların ortasında havuz var. Zemin katların balkonu doğrudan havuza açılıyor.
Otel Patong Plajı’na bakıyor ama aradan yol geçiyor. Patong Plajı adanın en canlı, en yoğun plajı. Kafa dinlemek isteyenlere göre değil. Her daim bir gürültü mevcut.
Akşam şehri dolaşırken yine deniz ürünlerine takılıp kaldık. Fakat bunlar tablo gibi, yeme de yanında yat misali…
13 Aralık için bir ada turu satın almıştık. Sabah minibüs gelip bizi otelimizden aldı. Biz diğer otellerden müşteri toplanacak diye bekliyoruz ama kimse yok. Şoförümüz hiç İngilizce bilmiyor. Sadece beden dili ile anlaşabiliyoruz. “Başka kimse gelecek mi” sorumuzu anlamıyor. İlk durak noktamıza gelince anlıyoruz ki bizden başka kimse yok. Gece geç saatte almıştık turu. Broşürde en az iki kişi oldu mu tur kalkar yazıyor. Evet, bu sefer şansımıza bu tur tamamen bize ait.
İlk durak noktası “view point” diye geçen manzara seyir noktası. Bir tepeye tırmandık ki Patong Beach dahil olmak üzere en az üç koy ayaklar altında. Açık denizle birlikte mükemmel bir manzara.
Bu güzel manzaradan sonra Büyük Buda heykeline gidiyoruz. Tayland’ın adeti olmuş; en yüksek tepeye kocaman Buda heykeli yapmak. Yunanistan’da da tutturmuşlar en yüksek tepeye kilise yapılıyor. Patmos Adası’ndaki kilise gibi birçok örnek var. Bizimkiler de tutturdular Çamlıca tepesine camii yapacağız diye, yapıyorlar da. Oysa ibadethanelerin amacı insanların ibadet etmesi değil midir? Dağın tepesinde normal zamanda halkın ne işi var? İbadethane halkın yakınında olur, taaa dağın tepesinde değil. Bu tamamen bir gösteriş ve dini baskının ilerlemiş halinin göstergesidir. Buda heykelini bir tapınak değil, sadece bir heykel olarak düşündük. Gel gör ki oraya çıktığımızda artık tamamen bir ibadethaneye dönüştüğünü gördük. Bence İmar Kanunu’na bir madde konulmalı. Yüksek tepeler sadece rekreasyon amaçlı kullanılabilir, gezinti yolları, parklar, bahçeler, dinlenme alanları, çay bahçeleri, en fazla bir meyhane yapılabilir. Evet, güzel manzaralı tepelere en iyi meyhane yakışır. İbadethanenin illa Allah’a en yakın noktaya yapılmasına gerek yok, çünkü tüm ibadethaneler zaten Allah’ın evi değil mi?
Puket’teki Büyük Buda heykeli de tamamen bir gösteriş ve para kazanma mekanı olarak düzenleniyor. Buda heykelinin hiçbir estetik yönü yok. Dümdüz bir heykel. Para bu kadarına yetti anlaşılan. İnşaatı daha devam eden bu komplekse çıkmasanız hiçbir şey kaçırmazsınız. Manzara fena değil ama o kadar zahmete değmiyor. İzlediğiniz koy Chalong Bay. Bu koy, pek beğenilmeyen, otellerin yer almadığı, büyük feribotların ve gemilerin yanaştığı bir liman. Korunaklı olduğu için kötü havalarda küçük teknelerin barınağı. Ama işte hepsi bu. Başka bir özelliği olmayan bu koyu seyretmek için, o kadar yokuş tırman, sonra merdivenle iflahın kesilsin, bence değmez. Eğer ileride buraya teleferik konursa, belki güzel bir atraksiyon olabilir. Şimdiden, daha inşaat halindeyken Buda heykelinin alt kısmı mağazalar ve çarşı olmuş. Amaç mal satmak. Buda işin kamuflajı aslında. Devam eden projeyi inceledim. Kafeler lokantalar gözüküyor. İşte onlar keyifli seçenekler olabilir.
Büyük Buda’dan sonra şoförümüz bizi büyük bir mağazaya götürdü. Hediyelik eşya, giysiler, daha doğrusu ne ararsan var. Biraz dolanıp çıktık. Hemen karşısında bebek fil var. 20 Baht karşılığında bir tabak doğranmış muzu kendi ellerinizle yediriyorsunuz bebeğe. Gerçekten çok sevimli, ama hortumunu boynuma dolayınca kirlilikten huylanıyorum. Hayvancağızın sevgi gösterisi bu. Çek hortumunu demek yerine bir an önce yedirip kurtuldum. Sonra ıslak mendille neredeyse banyo yaptım. Fakat fillerin bu kadar sevecen ve akıllı yaratıklar olduğunu bilmiyordum.
Şoförümüz buradan bizi arı çiftliğine götürdü. Biz, çiftlik denince kovanları bekliyoruz. Hangi kovanlarda arılar nasıl yetiştiriliyor gibi bilgileri öğrenme hevesiyle gittik. Fakat tamamen arı ürünlerinin dolu olduğu bir mağazaya soktular bizi. Bal, polen, arı sütü, arı sütü kremi v.s. Tadıp, deneyip koy sepete dememizi bekliyorlar. Tayland’dan bal taşımaya hiç niyetimiz yok. Ballarının birkaçını tattık. Bizim ballarımızdaki yoğunluk buradaki ballarda yok. Daha sıvı, akışkan bir halleri var. Bu haliyle, su gibi akıp giden bal bize zaten hoş gelmedi. Tadında da bir üstünlük algılamadım.
Rotamız bu sefer kaju çiftliği. Çiftlik diye bizi yine bir mağazaya soktular. Kardeşim kajuyu dalında bir göstersene… Kabukların kırıldığı tezgahı hiç olmazsa koymuşlar da onu gördük. Kajunun bu kadar çok çeşidi olduğunu bilmezdim. Sade kaju, baharatlı kaju, çiğ kaju, kavrulmuş kaju, tuzlu kaju, mısırlı kaju, soslu kaju… Soslu deyince, en az 20 değişik sosla kavrulmuş çeşitleri var. Meğer ne büyük endüstriymiş.
- KAJU KABUĞUNUN KIRILDIĞI TEZGAH
- BUNLARIN HEPSİ KAJU ÇEŞİTLERİ
Rotamızda orkide çiftliği var. Bu sefer gerçekten çiftlikmiş. Orkidelere bayıldık. Çiftlik de çok güzeldi. Minik papağanlar da söyleneni tekrarlayınca gülme krizine tutulduk.
Bundan sonraki rotamız Çin Budist Tapınağı. Çok güzel resimler ve heykellerle bezenmiş küçük ve sevimli bir tapınak. Sanatsal yapılar içine alıp mutlaka korunmalı.
- ÇİN BUDİST TAPINAĞI
- ÇİN BUDİST TAPINAĞI
- ÇİN BUDİST TAPINAĞI
Turumuz bitti ve şoförümüz bizi otelimize bıraktı. Patong’ta methini duyduğumuz gece pazarı varmış. Hava kararınca oraya doğru yürüyoruz. 10 dakika sonra epey büyük bir pazarla karşılaşıyoruz. Zaten acıkmıştık. Envai çeşit yiyecekleri görünce, tamam diyoruz, bu akşam karnımız burada doyacak. Pazarda manavlar, lokantalar, butikler, çantacılar, ayakkabıcılar, ne ararsan var. Biz sadece yiyecekler kısmına, deniz mahsullerine ve meyve sularına takılıyoruz. Tropik meyvelerin hemen taze taze suyunun sıkılması ve istediğin meyvelerle karışım yapılması çok hoşumuza gitti burada. Emine büyücek bir balıkta karar kıldı. Ben ise bugün midye ve deniz kulağından yanayım. İstediklerimiz hemen mangalda pişiyor, köpük tabak, plastik çatal-bıçak elimize tutuşturuluyor. Sokakta bir masa bulup oturup yiyorsunuz. Midyenin yapılışı çok hoşuma gitti. Sert kabuğunun teki atılıp diğeri mangalın üstüne konuluyor. Katı bir yağdan çay kaşığının yarısı kadar yağ kabuğun içine bırakılıyor. Ahhh tereyağ olsaydı. Bu yağ ve mangal ateşi çok güzel pişiriyor midyeyi. Kendi suyunu da bıraktığı için midyenin tüm aroması içinde kalıyor. Deniz kulağını biraz marine etmeleri lazımdı. Doğrudan mangala koydular ve sertleşti. Ama lezzeti çok güzeldi. Balığa gelince, balık pişirmeyi bilmiyorlar. Balığı mangalda yüksek ateşte yakıyorlar. Bir sosun içine batırıp mangalın üstüne öyle koyuyorlar ama, zeytinyağ olmadığı için lezzetsiz bir şekilde pişiyor. İşte pazardan manzaralar.
Ertesi gün için sürat teknesiyle James Bond ve Phuket etrafındaki adalar turu satın aldık. 14 Aralık sabahı, minibüs otelimizden bizi aldı ve adanın kuzey doğusundaki Ao Por İskelesi’nde bekleyen teknemize götürdü. Yaklaşık 30 kişi 3 tane 200 HP motor taşıyan ve 22 dm (deniz mili) sürat yapan teknemize doluştuk. Hedefimiz Phuket’in kuzeyindeki Panak Adası, Hong Adası, James Bond Kayalığı, Panyee Adası, şnorkel dalışı, kano, yüzme, plaj v.s… Buralar tam bir doğa harikası. James Bond’un bir filmi burada çevrildiği için kayalığa onun adı verilmiş. Kocaman da bir levha yapılmış. Panak ve Hong Adaları, Vietnam’da denizden fışkıran kayaların bulunduğu Ha Long Bay‘e çok benziyor. Bu kayaların milyonlarca yıl önce volkanik oluşumlar olduğu, bu nedenle yumuşak kaya yapısının dalgalarla aşınarak denize yakın kesimlerinin içeri doğru yendiği söyleniyor. Kayalar arasındaki mağaralarda kano ile dolaşmak çok etkileyiciydi. Good Morning Vietnam filmi de burada çekilmiş. Gün boyu dolaştığımız yerlerde sık sık şnorkelle daldık ve deniz altının rengarenk balıklarıyla mükemmel uyumunu gördük. Scuba dalışı yapacaklara hararetle tavsiye ederim. Phuket’in, Samui’nin ve Phi Phi adalarının çok fazla dalış turu ve çok keyifli dalış alanları var. Her dalış şirketinin bürosunda televizyondan deniz altını gösteren filmler yayınlanıyor. Gerçekten insanı cezbeden bir güzellik var denizin altında. Deniz altında çekim yapmak için hazırlığım yoktu, ama denizin üstü huzurlarınızda;
Bu adalardan sonra Panyee Adası’nda yemek molası verdik. Panyee tamamen müslümanların yaşadığı bir balıkçı köyü. Ufacık köye öyle kocaman bir camii yapmışlar ki, 10 mil öteden ben buradayım diyor. 200 yıl önce Malezya ve Endonezya’dan gelen müslüman göçmenler tarafından kurulmuş bu köy. Büyük bir hoşgörü içinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Köy, kazıklar üzerine kurulan evlerden oluşuyor. Caminin yanında mezarlık da kurmuşlar. Balıkçılığın yanında en büyük geçim kaynakları turizm olmuş. Epey bir turist çektikleri belli. Çok güler yüzlü ve misafirperver insanlar. Artık söz fotoğrafların;
Panyee Adası’ndan sonra sırada Goog Morning Vietnam filminin çekildiği, denizden fışkıran kayalar arasındaki mağaralarda kano gezisi var. Çok ilginç bir deneyimdi. Coğrafyayı anlatmak yerine göstermek daha iyi;
Gezinin son durağı, adanın kumsalı. Nefis bir plajda dinleniyoruz ve tabii ki buz gibi hindistan cevizi suyu kaçmaz.
Dönüş yolu birbirinden güzel görüntüler veriyor bizlere;
PHİ PHİ ADASI (KOH PHİ PHİ); ASUDE BİR GÜZELLİK
15 Aralık’ta Puket’ten ayrılıp Phi Phi adasına geçtik. İnternetten merkez koyda bulduğumuz bir otelden yer ayırmıştık. Adada araba olmadığını okumuştuk. Herkes her yere yürüyerek gidiyormuş. Bu nedenle, valizlerimizi Phuket’teki otelimizin emanet servisine bıraktık. Yanımıza 3 günlük kıyafeti sırt çantası yapıp aldık.
Phi Phi adasına Phuket’ten feribot işliyor. Dönüşümüz yine Phuket’ten olacak. 18 Aralık’ta Phuket’ten Bangkok’a uçacağız.Dönüşte Phuket’te otelimize uğrayıp valizlerimizi alıp havaalanına geçeceğiz.
Phi Phi feribotumuz saat 11:00’de ama minibüs bizi otelden almaya saat 09:15’te gelecek. Çok erken diye düşündük, ancak Phuket trafiğinin büyük şehir trafiğinden farksız olduğunu unutmuşuz. Feribot tam saatinde hareket etti. Broşürde yol süresi 2 saat yazmasına rağmen 3 saate yakın sürdü yolculuğumuz.
Phi Phi merkez koya girer girmez adanın sevimliliği, güzelliği insanı etkiliyor. Uzaktan otelimizi seçebiliyorum. Yeri güzelmiş. Otele feribot inişinde karşılamalarını rica etmiştim. Gerek bile yokmuş aslında ama çıkışta bütün otellerin karşılaması olduğunu görünce şaşırıyoruz. Bizim otelin personelini de buluyoruz. Birlikte otelin küçük teknesine biniyoruz ve otelimize tekne ile gidiyoruz. 10 dakika sonra oteldeyiz. Tekne kumsala yanaşıyor. Doğrudan kumsala iniyoruz.
Odamıza çıkınca tüm koya hakim manzara karşısında, uçak biletini erteletip burada 15 gün kalmaya karar verdik. Otelin havuzundan da aynı manzara var. Sıcaktan bunaldığımızdan kendimizi havuza atıyoruz.
Sonra adayı gezmeye başlıyoruz. Öyle bir ada ki, biblo gibi.İnsan bu adayı bozmamak için her santimetrekaresini korumaya almalı.
Ufacık adanın çok canlı bir gece yaşamı var. Genelde gençler kaplamış sokakları. Cıvıl-cıvıl gençler dünyanın her yerinden gelmişler. Boş yatak var yazısı asılı pansiyonlar… Sonra bir de boş “yer” (place) yazısı görünce, herhalde yer yatağı diye düşünüyoruz. Fiyatlar çok uygun. Çok ucuz fiyata konaklama rahatlıkla hallediliyor. Yemek zaten ucuz. Evet burası tam gençlere göre. Adanın diğer taraflarında da birçok lüks otel var. Ancak orası merkeze uzak olduğu için ve sadece teknelerle gelme olanağı olduğundan orta kesim o otelleri tercih ediyor. Gürültüden uzak, sakin-sessiz. Gençler ise merkezi tercih ediyor. Çok güzel butik oteller de gördük, nefis moteller de…
Ertesi gün 16 aralık günü yine sürat teknesi ile ada turu aldık. Phi Phi iki adadan oluşuyor; Phi Phi Don, kuzeydeki büyük merkez ada. Phi Phi Ley ise güneydeki küçük ve yerleşime kapalı olan ada. Tekne turu bu iki adanın etrafında yapılıyor. En popüler yer “The Beach” filminin çekildiği Maya Beach. Burası gerçekten tam bir tablo gibi. İnsan doyamıyor bu güzelliğe, Ancak deniz o kadar sıcak ki hiç serinletmiyor. Nerde bizim Çeşme’nin Sığacık’ın çivi gibi suları…
Buradan Lohsamah Koyu’na geçiyoruz. Bu koy da tam bir doğa harikası. Yeşil ile kumsalların buluştuğu enfes noktalardan biri.
Artık gün batımına yetişmemiz lazım diyor kaptanımız. Ama yol boyunca enfes manzaralardan geçiyoruz.
Veeee gün batımına yetişiyoruz…
17 aralık günü yarım günlük bir tur daha aldık. Sabah çıktığım fotoğraf yürüyüşünde Ton Sai Koyu’nun tam tersi taraftaki Loh Dalam Koyu’na geçtim. İki koy dar bir kıstak ike birbirinden ayrılıyor. Kuzeydeki Loh Dalam Koyu daha sığ bir koy. Doğal olarak gel-gitin etkisi çok daha fazla. Bu nedenle büyük tekneler bu koyu tercih etmiyor. Tabii koy daha sakin ve sessiz. Koyda birbirinden güzel otel ve moteller var. Hatta hemen deniz kıyısındaki bungalowlara hayran oldum.
Phi Phi’nin güzelliği insanı büyülüyor. Doğallığını kaybetmemiş olması, her noktasının tablo güzelliğinde görüntüleri önünüze sermesi burayı çok özel kılıyor.
18 Aralık’ta feribot ayrılırken hafızamıza bu güzelliği nakşetmek için uzun süre ayrılamadık güverteden.
2 gün yol ile birlikte toplam 15 günlük gezimizden geriye dönüp baktığımızda her saniyesi dolu dolu geçmiş muhteşem anılar ve gözlemler biriktirerek yeni gezilere yelken açıyoruz…