İçeriğe geç

RUSYA’NIN KÖY VE KASABALARI – MANDROGİ, KİJİ, GORİTSY, YAROSLAV, UGLİÇ (13 – 17 Temmuz 2015) (Rusya 3. Bölüm)

Saint Petersburg’dan 12 Haziran günü akşamı hareket eden gemimiz, Neva Nehri’nden Avrupa’nın en büyük gölü Ladoga’nın içine girdi. Gece gölde fırtınaya yaklaşan sert rüzgar ve dalgaya doğrusu iyi direndi gemimiz. Gölde fırtına mı olur demeyin, burası azman bir göl. Yaklaşık 2 metrelik dalgalara bir nehir gemisi olarak göğüs gerişi, kaptanın da deneyimli olduğunu gösteriyordu. Daha sonra gölden Svir Nehri’ne geçerek bu nehir üzerindeki Mandrogi’ye ulaştı gemimiz.

MANDROGİ

Mandrogi küçük bir köy. Enfes bir doğa içinde, tamamen ahşaptan yapılmış sevimli evleri, cana yakın insanları, tertemiz havası ile gerçek bir huzur mekanı. 2. Dünya Savaşı’nda tamamen yok olmuş bu köy. 1996 yılında bir girişimci tekrar canlandırmaya başlamış. Şimdi gemilerin uğrak noktası olmuş. Hediyelik eşya dükkanlarında buraya özgü ahşap el işçiliği ürünleri var. Köyde bir de votka müzesi var. Tadım yaparak beğendiğiniz votkayı alabilirsiniz. İşte Mandrogi;

Öğlen yanaştığımız Mandrogi’den akşam üzeri  ayrılıp nehir yolculuğuna devam ediyoruz. Svir Nehri’nden yolculuk yine seviye havuzlarından geçerek sürüyor. Ve Avrupa’nın ikinci en büyük gölü olan Onega Gölü’ne giriyoruz. Kuzeye tırmanmaya başlıyor gemimiz.

Adanın kuralları

Adanın kuralları

KİJİ ADASI UNESCO DÜNYA KÜLTÜR MİRASI

14 Haziran günü öğlen saatlerinde yanaştığımız Kiji Adası ilginç bir yer. Burası Alaska ile aynı enlemde. Rusya’nın Finlandiya sınırını oluşturan Karelya Özerk Cumhuriyeti sınırları içindeyiz. Onega Gölü’nün kuzeyindeki bu adanın halkı ahşap işçiliğinde son derece uzmanlaşmış. Tüm yapılar ahşap ve eski yapıları çivi kullanmadan yapmışlar. Birbirine geçen ahşaplardan oluşan bu yapı tarzı çok büyük bir uzmanlık istiyor. Bir usta bize kısa bir gösteri yaptı ve binaların kiremitlerinin nasıl geçme olarak yapıldığını gösterdi. Bütün ada bir müze olarak korunuyor. Adanın tamamı Unesco Dünya Kültür Mirası olarak tescilli. Adaya girişte büyük çanta taşımak yasak. Tamamen ahşap yapılardan oluşan adadaki en büyük felaket yangın olduğundan adada sigara içmek de yasak. Adadaki tek betonarme bina itfaiye binası. Kamp yapmak hatta yüzmek de yasaklanmış. İşte yasaklar listesi;

PREOBRAJENSKİ KİLİSESİ

Adanın simgesi, 1714 yılında inşa edilen ve tabii ki çivi kullanılmadan, tamamen ahşaptan, yalnızca balta ve oyma kalemi kullanarak çam kütüklerinden inşa edilen 37 m. yüksekliğinde, 22 kubbeli ve 5 salonlu Preobrajenski (İsa’nın Işığa Dönüşmesi) Kilisesi’dir. Kilisenin dışarıdan görünüşü çok güzel ama içine girilemiyor. Çünkü tadilat var.

Tadilat basit bir tadilat değil. Kilisenin tüm temel sistemi değiştirilmek zorunda. Bunun sebebi, Kiji Adası’nda 1714 yılında önemli bir mimar olmaması.

YEREL REHBERİMİZ ALEKSİ

Adada rehberimiz Alexander bizi Kiji’li bir yerel rehbere emanet etti. Yerel rehberimiz Aleksi başladı çok güzel bir Türkçe ile konuşmaya… Biz hayretler içindeyiz. Şivesi de çok hoş. Türkçe’yi kendi kendine öğrenmiş. Gelen Türklerden kitap istemiş. Onlar da ülkeye döndüklerinde Aleksi’ye kitaplar göndermişler. “Burada kışlar uzundur” diyor Aleksi, “bir başladı mı bitmek bilmez”. İşte bu uzun kış günlerinde Aleksi kendini Türkçe’ye vermiş. Adaya internetin gelmesi de işini kolaylaştırmış, ama azme bakar mısınız? Kafasına koymuş ve kendi kendine çok güzel Türkçe öğrenmiş. Şimdi adaya gelen Türklere rehberlik yapıyor ve çok güzel bahşiş topluyor. Aleksi’yi aşağıdaki videoda izleyebilirsiniz;

Aleksi kilisenin temeli konusunu bize şöyle anlattı: “Atalarımız 1714 yılına kadar burada sadece ev ve benzeri küçük binalar yapmışlar. Bu kiliseyi de aynı yöntemle yapacaklarını düşünmüşler. Bir evin temeli nasılsa bu kiliseye de aynı temel sistemini kullanmışlar.” “Tabii” diyor Aleksi, “Bizde bir Mimar Sinan yok o zamanlar”. O kadar doğru bir söz ki… Büyük yapılara büyük mimarlar gerekir.

Zamanla kilise çökmeye ve yan yatmaya başlamış. Dünyanın değişik yerlerinden uzmanlar davet edilmiş. Verilen karar, çelik konstrüksiyonla binanın kurtarılması… Yapılmış da… Fakat, tamamen ahşap olması özelliğine büyük darbe vuran bu çelik konstrüksiyon büyük tepkiye yol açmış. Bunun üzerine, kilise ziyarete kapatılıp çok daha büyük bir işe girişilmiş. Kilisenin ana binası çelik konstrüksiyon üzerinde tutularak temeli yenilenecekmiş. Sonra bütün çelik konstrüksiyon sökülerek orijinal bina temel üstüne oturtulacakmış. Gerçekten büyük bir uğraş. İnşallah kurtarırlar güzelim yapıyı. Zamanında bilinçli ve iyi mimarlarının olmayışı Karelyalıların başına epey iş açmış. Binayı 1714’te yapmışlar ama kışın ısıtmak olanaksız olduğundan sadece yazın kullanabilmişler. Bu nedenle 50 yıl sonra 1764’te 10 kubbeli, ısıtması kolay küçük bir kilise daha yapmışlar. Böylece birisine kışlık diğerine yazlık kilise demişler.

KÖY YAŞAMI MÜZESİ

Adanın değişik evlerinde tarihi köy yaşamı, aletleri ile birlikte sergileniyor. Karasaban, yün eğirme makarası, hedik v.s. görmemişler için ilginç olabilir ama bize pek yabancı değil bu eşyalar.

Adayı at arabası ile dolaştıktan sonra gemimiz kalkmak üzere olduğundan Aleksi’den ve Kiji’den ayrılıyoruz.

GORITSY’E KADARKİ YOL

Kiji’den ayrılınca Onega Gölü’nün güneyindeki Vitegra Nehri’nden Beyaz Göl’e giriyoruz. Beyaz Göl’ün güneyinden Yukarı Seksna Nehri’ne girip Goritsy’ye ulaşıyoruz.

GORİTSY’DE BİR MANASTIR KENDİNİ KALE SANMAKTA

Goritsy küçük bir kasaba. Şimdi küçük ama zamanında, yani 1500’lü yıllarda, çevresindeki 600 köy ve 20 bin nüfusun buraya bağlı olduğunu söylüyor rehberimiz. Goritsy’ye 8 km. uzaklıkta Kirilov Kasabası’nda bir manastır görmeye gidecekmişiz. Peki görelim de bu manastırın özelliği nedir? Gidince anlıyoruz ki bu manastır kendini kale sanıyor. 1497’de başlanmış yapımına ve yıllar içinde geliştirilmiş. Surları tam 2 km. Evet bu 2 km. surlar nedeniyle 17. yüzyılda Polonyalıların saldırılarına 6 yıl boyunca direnebilmiş. Yani kale mi manastır mı karar vermek zor. Ama kuşatmaya direnen manastır esas olarak kale görevi görmektedir bence. İçinde 200 rahip 700 hizmetli yaşarmış. İçinde birçok kilise var. Zamanında bir kısmı cezaevi olarak da kullanılmış.

Goritsy’nin içinde de Yeniden Doğuş Kadınlar Manastırı var ki bu manastır 1544 yılında yapılmış. Anlaşılan burası 15. yüzyılın dini eğitim merkezi. Goritsy’de ayakta kalmış bir Lenin heykeli görünce fotoğraf fırsatını kaçırmıyorum.

YAROSLAVL UNESCO DÜNYA MİRASI

Yaroslavl büyükçe bir şehir. Sanayi gelişmiş. Dünyanın kauçuktan tekerlek üreten ilk fabrikası burada açılmış. Burası bir işçi ve emekçi şehri. Dolayısıyla binalardaki orak-çekiç rölyefleri sökülmemiş, yollardaki orak-çekiç süslemeleri kaldırılmamış, Lenin’in heykelleri yıkılmamış. Şehir 2. Dünya Savaşı’nda da büyük yararlılıklar göstermiş. 1010 yılında kurulan şehir, Moskova Polonyalıların işgali altındayken bir süre Rusya İmparatorluğu’na başkentlik de yapmış. Bugün 600.000 nüfusu ile önemli bir sanayi şehri hüviyetini korumakta. Ama aynı zamanda kültürel değerleri nedeniyle Unesco Dünya Mirası olarak tescil edilmiş.

Özellikle zümrüt kubbeli İlyas Peygamber Kilisesi ve Assumption Katedrali’nin altın yaldızlı kuleleri görmeye değer. Kentte birçok tiyatro, bir filarmoni orkestrası ve bir planetaryum bulunmaktaymış. Kentin simgesi ise elinde balta olan bir ayı. Volga Nehri’nin kenarına çok güzel bir park yapmışlar. Parkta çiçeklerden kentin simgesi ayı ve altında 1005 yazıyor. Bu yıl, yani 2015 kentin kuruluşunun (1010) 1005. yılı olduğu içinmiş. Her yıl bu çiçekli rakamı değiştiriyorlarmış.

 UGLİCH

Yaroslavl’dan sonra 17 Haziran günü sabahı Uglich’e varıyor gemimiz. Uglich küçük ama çok sevimli bir kasaba. 937 yılında kurulmuş. Bu tarih Ruslar için önemli. Çünkü daha eski kentleri yok. En eskisi bu kent. En yenisini biliyorsunuz St. Petersburg. Uglich’in nüfusu 37.000 kişi. Ufacık kentte 11 müze ve 171 tarihi ve kültürel eser var.

15. yüzyılda prenslerin ikameti için tuğladan bir prens sarayı yapılmış. O yüzyıllarda binalar hep ahşaptan yapıldıkları için saray oldukça sıra dışı bulunmuş. Aynı kale içinde 1485 de inşa edilip 1713 de tekrar baştan inşa edilen beş kubbeli Yükseliş Kilisesi bulunuyor. Uglich 1674 – 1677 yılları arasında inşa edilen Yeniden Diriliş Manastırı ile ünlüymüş.

Aslında Dimitri’nin çok önemli bir hikayesi daha var ama, daha önce söylediğim gibi, onu Moskova yazısında anlatacağım. Şimdi sizi Uglich fotoğrafları ile başbaşa bırakalım.
Rehberimiz bütün alışverişinizi Uglich’ten yapabilirsiniz diye bizi uyarmıştı. Fiyatlar çok daha uygunmuş. Bize pek bir fark yokmuş gibi geldi. Arkadaşlarımız kehribar takılarını buradan aldılar, ama gemideki hediyelik eşya mağazasının çok daha kaliteli ve sertifikalı ürünler sattığını, fiyatının da makul olduğunu söyleyebilirim. Bizim alışverişle pek aramız olmadığı için önemsemedik. Bu arada, Yaroslavl’daki saat fabrikasının saatlerini alanların da orjinal ürün satan mağazalardan almasını, bol miktarda sahtelerinin bulunduğunu, Uglich’te de resmi mağazanın bulunduğunu belirtelim.
Uglich’ten sonra gemimiz artık Moskova’ya geliyor. Moskova yazısı 4. bölümde.

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: