İçeriğe geç

İMPARATORLUKTAN GERİYE KALAN: PORTEKİZ (08-13 Haziran 2015) 1. Bölüm

Portekiz’de, büyük bir imparatorluktan sade bir cumhuriyete dönüşmenin hüznü her sokakta, her köşe başında hissediliyor. Portekiz bir yönüyle Osmanlı’ya benziyor. Büyük bir imparatorluktan geriye kalan sadece anavatan. Ama önemli bir farkı var bu benzerliğin. Osmanlı’nın fethettiği ülkelerde hiçbir zaman Türkçe konuşulmadı. Çünkü bu coğrafyanın köklü dilleri zaten vardı. Osmanlı da hiçbir zaman resmi dili Türkçe yapmadı. Brezilya, Angola ve Mozambik’te ise resmi dil halen Portekizce. Portekizce, Portekiz dışında daha yaygın bir dil. Angola 20 milyon, Mozambik 25 milyon, Brezilya 210 milyon nüfusa sahip. Portekiz dışında Portekizce konuşanların toplamı 255 milyon. Portekiz’in nüfusu ise 11 milyon.

PORTEKİZ KRALLIĞI ÇOK ESKİ DEĞİL

Tarih boyunca Fenikeliler, Yunanlılar, Romalılar, Cermenlerin idaresinde olan Portekiz toprakları 711 yılında Endülüs Emevileri’nin işgaline uğramış. 400 yıldan fazla Arapçanın ve Arap kültürünün egemenliği sürmüş.  1143 yılına kadar Portekiz diye bir ülke yokmuş. Leon Kralı tarafından 1143’te Portekiz Kralllığı tanınmış ve birleşik Hıristiyan güçlerin savaşı sonucu Endülüs Emevileri yenilgiye uğratılarak topraklardan atılmış. 1147 yılında Porto başkent olarak Portekiz Krallığı kurulmuş. 150 yıl sonra da (1299) Osmanlı Devleti kurulacak ve yükseliş ile çöküşleri birbirine çok benzeyecektir.

Portekiz’in güneydeki Algarve kıyılarını fethi 1249’u bulmuş. Yani 1250’den sonra bugünkü Portekiz toprakları krallığın egemenliğine girmiş.

PARLAK DÖNEM

15 DSC02475ve 16. yüzyıllar Portekiz’in, Osmanlı gibi, Dünya’ya hükmeden bir imparatorluk olarak parladığı asırlar olmuş. Diğer ülkelerin “maceraperestlik” diyerek inanmadığı ve imkan vermediği denizcilere Portekiz tüm imkanlarını sunmuş. O dönemdeki Prens İnfante Henrique (1394-1460) denizcilere büyük teşvikler vermiş. Denizaşırı ülkelere seferler düzenlenmesi için gemilerin yapımına önayak olmuş. Büyük bir saray yaptırarak tüm denizcileri ve yelkencileri bir araya toplayıp bilgi paylaşımını sağladığı ve haritaların çizimi konusunda büyük ödüller verdiği yazılıyor. Lizbon’daki Deniz Müzesi’nin girişinde Vasco de Gama, Macellan ya da Kristof Kolomb değil İnfante Henrique’in heykeli bulunuyor.

Arkasında Dünya haritası. Bu harita Henrique’in ölümünden sonra çizilmiş olsa da Henrique sayesinde ilk Dünya haritasının çizildiği kabul ediliyor.

DSCN2951

Deniz Müzesi’ni gezince insan anlıyor ki, Dünya’nın keşfi için seferler aslında 1400’lerde başlamış. Önce yakın kıyılar, sonra Afrika, sonra Ümit Burnu’nu dönerek Afrika’nın doğusu ve 1498’de Vasco de Gama Hindistan seferini başarıyla tamamlamış. Bir yandan da Atlantik Okyanusu’nu aşarak Brezilya kıyılarına varmışlar. Brezilya’dan gelen altınla refahları oldukça artmış.

HARİTACILIK VE PİRİ REİS

Bu sıralarda Osmanlı, Akdeniz’deki korsanları kendi saflarına katmakla meşgul. Turgut Reis, Barbaros Hayrettini Piri Reis ve amcası 1494’te Osmanlı donanmasına katılıyor ve Akdeniz’de Osmanlı egemenliği başlıyor. Ancak, henüz hiçbir Türk Dünya denizlerine açılmış değil. O tarihte Süveyş kanalı açılmış olmadığından Akdeniz’den Hindistan’a gidilemiyordu. Ya Yemen’den yola çıkmak ya da tüm Afrika kıtasını dolaşmak gerek. Ancak Türkler, Dünya denizlerine açılmış ve haritalarını çizmiş Portekizli, İspanyol ve İtalyan denizcileri Akdeniz’de yakalayıp yağmalıyor. İşte bu ahval içinde Kristof Kolomb’un çizdiği Dünya Haritası’nın yarısı kayboluyor. 1513 tarihinde Piri Reis’in çizdiği haritanın esin kaynağının işte bu yağmalanan haritalar olduğu söyleniyor. Bana mantıklı geldi. Piri Reis’in hiç gitmediği yerlerin çiziminde doğaüstü güçleri aramak ne derece mantıklı olabilir? Oysa 1500’de Portekizli denizciler nerdeyse tüm Dünya’yı dolaşmışlardı. Piri Reis’in haritasının 1929 yılında tesadüfen Topkapı Sarayı depolarında bulunması ise büyük bir şans. Piri Reis, zamanında keşke sadece haritacılıkla görevlendirilseymiş. Gemi Kaptanlığı, Mısır Kaptanlığı gibi görevler Piri Reis’in hem haritacılıkta yoğunlaşmasını engellemiş hem de sonunu hazırlamış. Seferlere kartograf ve vakanüvis olarak katılması daha doğru bir tercih olacakmış. Büyük denizcimiz Piri Reis’i de bu vesileyle anmış olduk.

İMPARATORLUĞUN SONU

Birkaç asır imparatorluğun refahını süren Portekiz 19. Yüzyılda Osmanlı ile birlikte çöküş sürecine girmiş. 1822 yılında Brezilya ve sonrasında diğer sömürgeler bir bir bağımsızlıklarını kazanmışlar. Ancak 20. Yüzyılda Portekiz Amerika’ya özenerek kendisine hiç yakışmayan savaşları da sürdürmüş. Portekiz, 1932 yılında yönetimi ele geçiren, 1968 yılında sağlık nedeniyle yerini Caetano’ya bırakan faşist diktatör Salazar zamanında, 1961 ila 1974 yılları arasında (Vietnam savaşı yıllarına denk geliyor) Angola, Portekiz Ginesi ve Mozambik’teki bağımsızlık isyanlarını bastırmak için ordularını göndermiş ve kanlı savaşlar yaşanmış. Bu savaşlar, faşist Salazar diktatörlüğünün de sonunu getirmiş. 25 Nisan 1974’te solcu bir darbeyle diktatörlük devrilmiş ve cumhuriyet kurulmuş. Bu sayede sömürgelerdeki savaşlara son verilmiş ve bağımsızlıkları tanınmış. 1986 yılında AB’ye giren Portekiz 1999 yılından beri Euro birliğinde.

Atlantik’te bulunan Azor Adaları ile Madeira adası anakaranın dışındaki Portekiz toprakları.

FADO VE HÜZÜN

Portekiz’in özgün müziği “fado”. Lizbon ve Porto’nun her yerinde bu müziği dinledik. Özel Fado gecesine gitmedik, çünkü bu hüzünlü müzik bir süre sonra bize ağır gelmeye başladı. Öyle bir müzik ki, en neşeli parçanın yorumunda bile üzgün bir hava veriliyor. Biraz arabesk bile denebilir. Amelia Rodriguez fadonun divası. Muhteşem bir ses. Her köşe baDSC03811şında, kafelerde, restoranlarda bu müziği dinliyorsunuz. “Nerden nereye geldik”, “koca imparatorluktan küçücük bir ülkeye dönüştük, batsın bu Dünya” tarzındaki hüznü müziğin tınılarında hissediyorsunuz. Bir de Portekiz gitarı var. İspanyol gitardan oldukça farklı. Daha şişman, uda benzeyen bir gövdesi, çok süslü bir klavyesi ve kulakları var.

Sesi İspanyol gitara göre daha tiz. Biraz da hüznü hissettiren bu tiz gitar sesi aslında.

PORTEKİZ’İN ÖNEMLİ YERLERİ

Tabii ki öncelikle başkent Lizbon. Sonra eski başkent Porto. Güneyde Algarve bölgesi kıyıları (Albufeira, Faro). Sintra, Fatima, Guimares, Evora. Bunlar en önemli bölgeleri.

Biz 5 günümüzün üçünü Lizbon, ikisini Porto’ya ayırdık. Diğer yerlere gitme şansımız olmadı. Bir dahaki sefere dedik. Tekrar geleceğiz Portekiz’e ve diğer yerlerini de dolaşacağız inşallah.

Devamı 2. Bölümde…

1 Yorum »

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: