VİETNAM 2. Bölüm (29-30 Ocak 2015) MEKONG NEHRİ VE MEKONG DELTASI – SAYGON TURU – SAVAŞ MÜZESİ – CU CHI TÜNELLERİ
ULAŞIM
Sabah erkenden yola çıkıp yaklaşık 2,5 saatlik bir yolculuktan sonra Mekong Deltası’na ulaşıyoruz. Yol boyunca pirinç tarlalrından geçiyoruz. Aslında kilometre olarak fazla bir yol katetmedik. Ancak yollar çok iyi değil. Bir de adım başı bir şehre giriliyor ve otobüsün hız sınırı 40 km.’ye düşüyor. Takograf ve polis kontrolü nedeniyle hız sınırlarını aşmıyorlar. Dolayısıyla kısacık yolu ancak 2,5 saatte geçebildik. Ülkenin kuzeyine, yani Hanoi’ye yolculuk daha da sıkıntılı. Yaklaşık 1500 km. yol. Tren var ama 32 saatte gidiyormuş. Araba ile de 20 saat civarında sürüyormuş. En iyisi yine uçak. Bu ülkeye duble yollar yapan bir usta lazım. Bizimkini verelim…
Otobüsümüz bir limana yanaştı. Buradan tekneye binip Unicorn Adası’na gidiyoruz. Bal üreticilerinin adası. Bal ve polen tadımından sonra yöresel müzik dinletisi sunuluyor. Tekrar tekneye binip başka bir adaya geçiyoruz. Turtles Adası Hindistan cevizi yetiştiricilerinin adası. Hindistan cevizini nasıl değerlendiriyorlar uygulamalı olarak görüyoruz. Atölyede Hindistan cevizinden şekerlemeler önümüzde yapılıp paketlendi. E tabii biz de bol miktarda aldık. Hindistan cevizinin hiçbir parçası çöpe atılmıyor. Dış kabuğundan çanta, lifli kısımlardan halı yapılıyor.
MEKONG NEHRİ KANALLARI
Adalardan sonra üçer kişilik kayıklara binip Mekong Nehri’nin dar kanallarından geçiyoruz. Bu dar kanallar savaşta Vietkongların çok işine yaramış. Burada suyla birlikte süren bir yaşam var. Derme çatma kulübelerde zor şartlarda yaşam sürüyor.
Mekong Nehri delta kanallarının detaylı fotoğraflarına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
VİETNAM’IN ANLAMI
Viet’ler M.Ö. 1000 yıllarında Hanoi civarlarına yani kuzey Vietnam’a yerleşmişler. İlk Viet halkı bu yıllarda ortaya çıkmış. Sonra güneye doğru inmeye başlamışlar. “Nam” güneye inen anlamını taşıyormuş. Aslında aynı “nam” kelimesinin okunuşuna göre 6 değişik anlamı varmış. Bir anlamı da “güneye inen” imiş. Yani “Vietnam”, güneye inen Viet’ler demekmiş. İşte Viet’ler güneye inince ulaştıkları Mekong Nehri deltası her zaman Kamboçya ile sorun olmuş. Kamboçya, deltanın verimli topraklarında hak iddia ettikçe Viet’ler Angkor Tapınakları üzerinde hak iddia etmişler. Bu nedenle Angkor Tapınaklarına giderken Kamboçyalı rehberimiz Vietnamlıların konik hasır şapkaları ile içeriye girmeye izin verilmediğini özellikle söyledi.
VİETNAM ALFABESİ
Viet halkı önceleri Mandarin alfabesini kullanıyormuş. Yani şimdiki Çin ve Japon alfabesini. Fransız emperyalizmi bu konuya el atmış. Bir Fransız dil bilimci tarafından latin harfler temelinde bir alfabe geliştirilmiş. Tabii Vietçedeki seslerin tam karşılığı Latin alfabesinde karşılanamadığı için harflerin üstüne ve altına birçok işaret koyarak değişik okunuş ve seslere ulaşmaya çalışmışlar. Dolayısıyla dışarıdan bakınca Latince olan fakat kesinlikle Latincedeki seslerle alakası olmayan bir işaret dili çıkmış ortaya. Halk her iki alfabeyi birden kullanır hale gelmiş. Yaşlılar mandarin alfabesini, gençler yeni alfabeyi kullanınca kolaylık olsun diye türetilen bu alfabe halkta zorluk oluşturmaya başlamış. 1954’te Fransızlar kuzeyden kovulup bağımsız Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti kurulduktan sonra Ho Chi Minh dilbilimcilerle konuyu masaya yatırmış. Verilen karar; “Tek alfabe olacak ve o da yeni alfabe” olmuş. Bu suretle mandarin alfabesi tamamen terk edilmiş. Bu geçmişin bize benzeyen ne çok yönü var.
GÜLEN BUDA – YATAN BUDA
Ho Chi Minh City’e dönüş yolunda Ving Trang pagoda’ya uğruyoruz. Burada Gülen Buda ve Yatan Buda heykellerini görüyoruz. Buda çok keyifli bir figür haline gelmiş. Pagoda’nın içinde Konfüçyüs de var.
AKŞAM GEMİDE AÇIK BÜFE
Akşam yemeği Saygon Nehri’nde gezen bir teknede açık büfe olarak yendi. Çok değişik çeşit ve güzel yemeklerle Saygon’un nehirden manzarasını izleyerek güzel bir gece geçirdik. Gemide dans ve müzik gösterisi de vardı.
SAYGON TURU
Sabah erkenden Reunification Sarayı’nı geziyoruz. Güney Vietnam Devlet Başkanı’nın sarayı burası. İndependance Palace olarak da anılıyor. Savaşta bomba isabet etmiş ve tamamen yıkılmış. Daha sonra Vietnamlı bir mimar tarafından projesi çizilerek Fransızlar tarafından tekrar yapılmış. Mimari açıdan ödüller almış ancak biz özel bir mimariye rastlayamadık. Sarayı ilkokul grupları ile birlikte gezmek zorunda kaldık ve yarıda keserek çıktık.
SAVAŞ MÜZESİ İNSANI HIRPALIYOR
İnsanı insanlığından soğutan ve kendiyle yüzleşmesini sağlayan bir müze burası. Amerika ile girilen savaşın acı hatıraları insanın yüzüne tokat gibi çarpıyor. 1945 – 1975 yılları arasında 3 milyon Vietnamlı ölmüş, bunun 2 milyonu siviller… 2 milyon yaralı ve 300 bin kayıp. Bu cesur halkın çektikleri bununla da kalmamış. Napalm, portakal gazı ve fosfor gazı bombalarından etkilenen yüz binlerce Vietnamlı hala daha sakat doğumlar yapıyor. Bunlar kimyasal silahların en ağırı olarak biliniyor.
Amerika sivillere karşı kimyasal gazları kullandığı için Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nce yargılandı ve suçlu bulundu. Peki herhangi bir Amerikalı yetkili ceza aldı mı? Hayır. Aynı Amerika, kimyasal silah kullandığı bahanesiyle Irak’a girmedi mi? Sonra da bunun yalan olduğu ortaya çıkmadı mı? Amerika en ağır kimyasal silahları kullanırken serbest, başkasının kullandığının duyulması dahi ülkesinin işgali sebebi ??? Bu kadar çifte standartları olan dünyada şu bir gerçek ki en büyük terörist ülke ABD’dir. Dünyanın kara listesine alınması gereken, ambargo uygulanması ve tecrit edilmesi gereken ülkesi ABD’dir.
1961-1971 yılları arasında, ABD, 10 yıl boyunca Güney Vietnam’a 72 milyon litre toksik kimyasal gaz bombası, 170 kg. dioxin içeren 44 milyon litre portakal gazı bombası atmış. Kimyasallar sadece insanları değil, tüm canlıları yok ediyor. Bombaların atıldığı yerdeki tüm hayvan, bitki ve ağaçlar da ölüyor. Yok edilen doğanın ve insanların fotoğraflarını gördükçe, bunları yapanın insan olamayacağını düşünüyorsunuz. ABD, sadece 1965-1972 yılları arasında Orta ve Güney Vietnam’a tam 5.185.400 ton bomba atmış. Yanlış okumadınız, 5 milyon ton bomba. Tüm savaş boyunca Vietnam’ın her yerine düşen bomba ağırlığı neredeyse bunun 3 katı; tam 14.300.000 ton !!! Karşılaştırmanız için vereyim; Kore Savaşı’nda 2.600.000 ton bomba kullanılmış. 2. Dünya Savaşı’nda kullanılan bomba, toplam 5.000.000 ton.
Dünyanın en ünlü fotoğraflarından birkaçı bu müzede. Fotoğraflar sahipleri tarafından müzeye bağışlanmışlar. Birçok ödül kazanan ve Amerikan halkının savaşa isyanını doruk noktasına ulaştıran, hatta bazı müelliflere göre savaşı bitirdiği söylenen, Nick Ut tarafından 1972’de çekilen “Napalm Girl” fotoğrafı burada. Nick Ut savaştan sonra, fotoğrafta 9 yaşında olan (aynı yaştayız) ve elbiseleri Napalm bombasından yanmış kız çocuğunu (Kim Puch) buluyor. Kim Puch 17 kez deri nakli ameliyatı geçirerek hayata tutunmaya çalışıyor. Evli ve iki çocuk sahibi.
Diğeri, orta yaşlı bir Vietnamlının genç bir Vietnamlının şakağına doğrulttuğu silah fotoğrafı. Saygon’da, isyancı bir Vietkong’un polis şefi tarafından sokak ortasında infazını gösteren bu fotoğraf, Eddie Adams’a Pulitzer ödülünü kazandırmış. Fotoğrafçı şu kelimeleri kullanmış: “Albay, tutsağı öldürdü, ben de fotoğraf makinemle albayı öldürdüm.”
Orta Vietnam bölgesinde mayınlar ve patlamamış bombalar yüzünden halen her yıl binlerce insan ölüyor veya sakat kalıyor. Amerika şimdi bu mayınları ve patlamamış bombaları temizlemek için Vietnam hükümeti ile anlaşma imzalamış. Peki Amerika, yaralı ve sakatlar için kılını kıpırdatmış mı? Hayır. Yine tüm fakirliğine rağmen yaralı ve sakatlara yardım elini uzatan ülke Küba olmuş. 1975’ten sonra Vietnam’ın çökmüş olan sağlık sistemine yardımlar SSCB ve Küba’dan gelmiş. Küba’dan gelen doktorlara verilen şükran plaketinin bir örneği savaş müzesinde.
Savaş Müzesi fotoğraflarına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Aslında tüm savaşı, müzenin giriş katındaki bir camekânda sergilenen sekiz adet madalya ve üstündeki yazı çok güzel özetliyor. Bu madalyalar Amerikalı subay William Brown’a ait. Vietnam Savaşı’nda gösterdiği kahramanlıklar için kendisine verilmiş onur madalyaları… William Brown bunları onurla göğsünde taşıyamamış ve Vietnam’a göndermiş, demiş ki; “Birleşik Vietnam halkına: hatalıydım, özür dilerim.”
Vietnam halkı da dünyanın en onurlu halkları arasına adını altın harflerle yazdırmış. Türk halkı da öyledir. Emperyalizme karşı direnişin destanını yazmıştır 1919-1922 arasında. Fakat 1000, 100 ve 10 unutulur gibi değil. Bu halk bağımsızlığı için asırlarca yılmadan, bıkmadan, usanmadan mücadele etmiş. Milyonlarca ölü, yaralı, sakat vermiş ve hala da vermeye devam ediyor. Vietnam halkı hem tarihiyle gurur duyuyor hem de birleşik Vietnam’ın kurucusu Ho Chi Minh ile.
Savaş Müzesi’nden çıktıktan sonra uzun bir süre Emine ile kendimize gelemedik. Ağlamamak için kendimizi zor tutuyoruz. Müzede muslukları tutamadık çoğu zaman ama artık otobüsteyiz ve başkalarını rahatsız etmememiz lazım.
Şimdi sırada hakkında çok şey okuduğumuz ve çok merak ettiğimiz Cu Chi Tünelleri var.
CU CHİ TÜNELLERİ – VİETNAM HALKININ DİRENİŞİNİN DESTANI
Cu Chi (Ku Çi okunuyor) Tünellerinin ne işe yaradığına geçmeden önce Vietnam tarihinde kısa bir hatırlatma yapmamız lazım.
1940-1945 yılları arasında, yan, 2. Dünya Savaşı süresince Vietnam Japonya’nın işgaline uğruyor. Almanya ile birlikte Japonya’nın da yenilmesiyle Vietnam’da Ho Chi Minh önderliğinde bağımsız bir devlete hazırlanılıyor. Ancak 1850-1940 yılları arasında Vietnam’ın tüm kaynaklarını sömüren ve inanılmaz kârları ülkesine transfer eden Fransa buna izin vermiyor ve savaş çıkıyor. 1945 ile 1954 yılları arasında 9 yıl boyunca Fransa ile amansız bir mücadele başlıyor. İşte Cu Chi tünelleri, ilk başta Japon’lardan korunmak için 1940’larda yapımına başlansa da esasen Fransızlara karşı savunma ve gizlenme amacıyla kazılmaya başlanıyor. 40 km.’lik bölümü bu tarihlerde kazılıp kullanılıyor. 1954 yılında Ho Chi Minh ve efsanevi General Giap kumandasındaki Vietminh’ler Dien Bien Phu bölgesinde Fransa’ya unutamayacakları bir yenilgi yaşatıyorlar. Fransa uluslararası bir konferans toplanmasını kabul etmek zorunda kalıyor. Cenevre’de toplanan konferansta, kuzeyde Hanoi’nin başkent olduğu bağımsız Vietnam Devleti tanınıyor. Ho Chi Minh bu devletin başkanı oluyor. Ancak 17. paralelin güneyinde ayrı bir devlet kuruluyor ve 2 yıl sonra, 1956 yılında, güneyde, uluslararası bir komisyon gözetiminde kuzeyle birleşme veya ayrı bir devlet olarak kalma konusunda referandum yapılması taraflarca kabul ediliyor.
1955 yılında güneydeki Saygon Yönetimi’nde bir ihtilal ile Amerika (ve CIA) destekli Diem işbaşına geçirildi. 1956’ya yaklaşırken, güneyde yapılacak olan referandumu kaybedeceğini anlayan Saygon yönetimi baskıcı politikalarını arttırdı ve sonunda referanduma gitmeyeceğini açıkladı. Bu süreç içinde Fransa askerleri güney Vietnam’dan çıkmaya başlamış, yerine ABD askerleri yoğun olarak yerleşmişti.
1949’da Çin’de Mao Zedung önderliğinde Çin Komünist Partisi kuvvetleri Çan Kay Şek’in kuvvetlerini yenerek iktidarı ele geçirmişlerdi. Ancak Ho Chi Minh hiçbir zaman Çin Komünist Partisi’ne ve Mao’ya sıcak yaklaşmadı. 1969 yılında öldüğünde çalışma odasının duvarında Marx ve Lenin fotoğrafları asılı idi. Evi müze olup fotoğraflar halen durmaktadır.
1956 yılından sonra henüz düzenli bir ordusu bulunmayan Kuzey Vietnam kuvvetleri sadece SSCB’den yardım alabilmekteydi. Bu yardımın Vietnam’a ulaşması ise Çin’deki yönetim ile SSCB’nin arasının açık olması nedeniyle son derce sıkıntılıydı.
Gelen sınırlı yardım malzemelerinin güneye aktarılması ise çok zordu. Vietnam haritasına baktığınızda orta Vietnam’ın daraldığını göreceksiniz. İşte bu dar bölge Amerika’nın yoğun bombardımanı altındaydı. Dolayısıyla kuzeydeki Ho Chi Minh kuvvetlerinin güneydeki Vietkong’lara yardım göndermesi olanaksız hale geliyordu. Bu aşamada Ho Chi Minh, Laos ve Kamboçyalı devrimcilerle işbirliği yaptı ve Ho Chi Minh yolu denilen yardım hattının Laos ve Kamboçya topraklarından geçerek Saygon’daki Vietkonglara ulaşmasını sağladı.
1959 yılında Küba devriminin Fidel Castro ve Che Guevera önderliğinde başarıya ulaşması Vietnamlılara büyük moral katmış. “Demek ki olabiliyor” demişler. Demek ki ABD destekli yönetimler de yenilebiliyor. Amerika, esasında Küba’daki yenilgiyi Batista’nın üzerine atıp önemsemez gözükse de, ardından Domuzlar Körfezi çıkartmasındaki hezimet üzerine dersler çıkarıp Vietnam’a bizzat girme kararı vermiş. Yani Amerika’nın Küba mağlubiyeti bir bakıma Vietnam’a pahalıya patlamış.
ABD ordusu, kuzeydeki komünist birliklerle güneyin bağlantısını kestiği sürece başarıya ulaşacağını düşünmüş. Cu Chi Tünelleri de güneyde Kamboçya sınırındaki ormanlarda bulunmaktadır. Aynı zamanda Saygon Havaalanı’na çok yakındır. Laos ve Kamboçya’dan geçen hat sivil halk veya sivil halk kıyafetindeki gerillalarca sınırdan geçirilerek tünellere getirilmektedir. Tünellerin çıkışları Saygon Nehri’ne verilmiştir. Nehir vasıtasıyla da Saygon’a ulaşım yapılabilmektedir.
Tünellerin olduğu bölge yoğun ormanlık alanın içinde. Basit bir kazma ve sepetle Vietkonglar Fransızlara karşı 40 km. kazılan tünelleri tam 200 km.’ye ve 3 katlı hale ulaştırmışlar. Toprak yapısının sert olması kazmayı zorlaştırmakta fakat çökmeleri engellemektedir. Aşırı yağmur yağdığında alt katları su bastığından 1. ve 2. katlarda yaşamakta, 3. katı terk etmektedirler. Her 20 metrede bir tünel girişleri kazılmış, aşağıda bağlantılar yapıldıktan sonra yukarıdaki girişler kapatılmış. Giriş kapakları o kadar dar ki, Vietnamlı gibi minyon olmayanın girmesi çok zor. Ben girdim ama, göbeğimi içime çekmekten tıknefes kalıyordum. Kapaktan girince içeride eğilip sürünerek diğer galerilere geçmek zorundasınız. Yüksekliği yaklaşık 50 cm. olan bir tünelden sürünmek Amerikalıların pek yapabileceği bir şey değil. Zaten çoğu sıkışıp kalıyormuş.
Tünellerde mutfak, askeri kıyafetlerin dikildiği ve silahların yapıldığı atölyeler, sınıflar, çalışma odaları, revir-hastane, dinlenme ve yaşam odaları var. Mutfak bacaları anlaşılmasın diye şaşırtmalı olarak bambaşka yerlerden verilmiş. Tüneller sürekli yaşam mekânları olarak düşünülmemeli. Biz burada 10 dakika duramadık. Ancak savaştan kaçan gerillalar ya da sivil halk burada gizleniyor ve ilk fırsatta çıkıp etraftaki köylere gidiyor. Bombardıman geçtikten sonra çıkıp savaşıyorlar sonra yine buraya kaçıp yok oluyorlar. Amerikalılar zaten kendilerine amansızca ateş açan gerillaların bir anda ortadan yok olmasına uzun süre anlam verememiş. Sonra keşfetmişler tünelleri, içeri gaz atmışlar, su basmışlar ama nafile. Bir girişi kapatan Vietkonglar diğer çıkışlardan kaçıp kurtulmuşlar. En zorlu durumlarda Saygon Nehri’nin altından verilen çıkışlardan çıkıp nehirde yüzerek kurtulmuşlar. Saygon Nehri’ne açılan 400 çıkış varmış. Cu Chi Tünelleri görsellerine ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.
İşte bu küçük yapılı insanların bir dünya devi karşısında zekâlarını, dayanıklılıklarını ve mücadele güçlerini kullanarak nasıl başarıya ulaştıklarını, nasıl bir destan yazdıklarını Cu Chi Tünellerinde yaşayarak görüyorsunuz. Bu minyon ama yüreği dev insanların karşısında saygıyla eğiliyorsunuz. Uğruna 3 milyon ölü, 2 milyon yaralı ve sakat, 300 bin kayıp verdikleri bağımsızlığın Vietnamlılar için ne kadar değerli olduğunu çok iyi anlıyorsunuz. Ve 1000, 100, 10 unutulmamak üzere beyninize kazınıyor.
SIRADA HANOİ VE HA LONG BAY VAR
Tünellerden sonra havaalanına intikal ediyoruz. Ver elini Hanoi.
NOT: Vietnam mutfağı hakkında açıklamalar ileride…
1 Yorum »