EDİRNE’DEN HAMBURG’A KARAVANLA MARATON: 5 GÜNDE 2300 km. (15 – 19 Mayıs 2017)
13 mins read

EDİRNE’DEN HAMBURG’A KARAVANLA MARATON: 5 GÜNDE 2300 km. (15 – 19 Mayıs 2017)

İLK DURAK SOFYA

15 Mayıs pazartesi günü Edirne Kapıkule sınır kapısından sorunsuz bir şekilde Bulgaristan’a geçtik.

Sınırdan geçer geçmez, yol boyunca davetkâr Türkçe kumarhane reklamları boy göstermeye başladı. Belli ki epey bir kumar turizmi var.

İlk durağımız Sofya’ya 311 km. yol var. Bulgaristan yolları tamamen ücretsiz, ancak sınırda ne olduğunu anlayamadığımız (belki de ayakbastı ücretidir) 3 Euro ödedik. Yolların kalitesi pek iyi olmasa da sorun yaratmıyor.

Sofya’yı daha önce gezdiğimizden, doğrudan konaklayacağımız yere gidiyoruz. Şehre uzak olması sorun değil. Seçtiğimiz yer isimsiz bir kamping; İvan Amca’nın Yeri. Bu ismi biz taktık. Sahibi İvan, çok sevimli bir ihtiyar.

Burası aslında eski bir fabrikanın bahçesi. 4 araçlık bir bahçe. Gecelik 10 Euro. Elektrik var ve ilave 2 Euro. Tuvalet var ama üstü açık. Oldukça havadar olan bu tuvalete giderken yanınıza şemsiye almanızı tavsiye ederim. Kazara tam tuvaletteyken yağmur başlasa, kalkıp karavana kaçıncaya kadar sırılsıklam olmanız işten değil. Hatta hiç yağmur yağma olasılığı olmasa bile siz yine de şemsiyenizi yanınıza alın ve yağmur yağmasa dahi klozete oturunca hemen açın. Ancak bu sayede kuşların kafanıza pisleme ihtimalinden kurtulursunuz.

Kampingte bir açık hava duşu var, kapalısını aramayın. Etrafın çimenlik olmasından başka bir özelliği yok. Ancak biz İvan Amca’yı çok sevdik. Cana yakın amcaya demleme çay ikram ettik. İstanbul’a geldiğinde denemiş ama çarpıntı yaptığından bir daha içememiş.

Kampingin Adresi; Bul. Lomsko Shose 220A, 1231 Sofya

Konumu : 42º 74’ 26.39” N, 23º 28’ 60.42”E

Telefon : +35 9898664640

Elektronik Posta : iv_jujata@abv.bg

İKİNCİ DURAK BELGRAD (16 Mayıs 2017)

Sofya – Belgrad arası 400 km.

Belgrad yolu onarımda olduğu için birçok yerde servis yollarına bağlandı. Buna rağmen, Belgrad’a kadar 480 RSD (Sırp Dinarı), yani 15.-TL, sonrasında 1.500.-RSD, yani 47,5 TL otoyol ücreti ödedik.

Otoyol ücreti, eski sistem, gişeden alınan bilet çıkışta kredi kartı ile ödeniyor.

Belgrad yolu onarımda olduğundan neredeyse yarısını eski servis yolundan gittik. Bir kanyondan geçen yol, kayalar oyularak açılmış ve bir sürü tünellerden geçirilmişti. Görsel olarak çok güzel olmasına rağmen, paralı otoyolun böyle olması da ayrı bir ironiydi.

Belgradı da daha önce gezdiğimizden doğrudan kampinge gidiyoruz. Şehre uzak da olsa Tuna Nehri kenarında, fotoğraflarından beğendiğimiz Camp Dunav’a gidiyoruz. Haksız değilmişiz. Gerçekten güzel bir kamping. Elektrik dahil 20 Euro ödedik. Tuvalet ve duşları, bulaşık ve çamaşır yerleri pırıl pırıl. Kafesi var. Çocuk parkı var. Bungalovlar da mevcut. Biz çok memnun kaldık.

Resepsiyonda broşürlere bakarken, Datça Uluslararası Rallisi’nin kitapçığını görmek hoş bir sürpriz oldu. Bir gün sonra Ralli başlıyordu.

Kampingin bilgilerine www.campdunav.com adresinden ulaşabilirsiniz.

ÜÇÜNCÜ DURAĞIMIZ BRATİSLAVA (17 Mayıs 2017) – BİR GÜNDE ÜÇ ÜLKE

Belgrad – Bratislava arası 572 km.

Bugünkü programda üç ülke geçişi var; Sırbistan’dan Macaristan’a, Macaristan’dan Slovakya’ya geçeceğiz. Yani, aynı gün üç ülkede birden bulunmuş olacağız. Rekorumuz aynı gün 4 ülkede bulunmak. Geçen sene yaptığımız orta Avrupa turunda, Lihtenştayn’dan Füssen’e (Almanya) giderken yol İsviçre’den geçiyordu. Bir saat kadar İsviçre’den gittikten sonra Avusturya’ya girdik. Yarım saat sonra ise Alman sınırından (sınır falan yok aslında) geçip Füssen’e geldik. Bu 4 ülkeden aynı gün geçmiştik.

Sırbistan’dan sonra Macaristan’a girdik. Otoyol ücreti olarak 28 Euro ödedik. Plaka bilgisayar sistemine işleniyor, cama yapışan bir etiket yok.

Macaristan’dan sonra Slovakya’ya girdik. Otoyol ücreti olarak 10 Euro ödedik. Bu ücretler en kısa sürenin ücreti. Kimisinde en kısa süre 10 gün, kimisinde 1 ay.

Sınır geçişlerinde bazılarında kontrol var, bazılarında yok. Bunun sistemi şöyle; Bir Şengen ülkesinden başka bir Şengen ülkesine giriş yapıyorsanız sınırda hiçbir kontrol yok. Hatta sınır diye bir şey yok. Levhalardan fark ediyorsunuz sınırı geçmiş olduğunuzu. Slovakya’ya girerken de çıkarken de hiçbir sınırla karşılaşmadık. Bulgaristan – Sırbistan ve Sırbistan – Macaristan sınırlarında bagaj ve karavanın içini kontrol ettiler. Pasaportlara da damga vuruldu. Sınırda aradıkları, insan kaçakçılığı. Bagajda ve karavanın içinde insan var mı diye bakıyorlar, hepsi o…

572 km. yolu molalar ile birlikte 6,5 saatte alıp akşam saatlerinde Bratislava’ya vardık. Daha önce Bratislava’ya geldiğimizde beğendiğimiz, Tuna Nehri kenarında, eski köprünün hemen yanındaki otopark alanına, manzaraya hakim bir şekilde kurulduk. Keyfimiz gıcır, gelsin o zaman rakılar…

Konaklama yerimizin koordinatları şöyleydi; 48º 08’ 12.2” N, 17º 06’ 56.8” E

DÖRDÜNCÜ DURAĞIMIZ DRESDEN’E YİNE ÜÇ ÜLKEDEN GEÇEREK GİDİYORUZ (18 Mayıs 2017)

Bratislava – Dresden arası 474 km. Yine üç ülkeden geçiyoruz; Slaovakya, Çekya ve Almanya.

Çekya girişinde 17 Euro otoyol ücreti ödedik. Cama yapışan etiket verdiler. Fakat yolları görseniz, tam bir rezaletti. Prag’a kadar yol çalışmaları nedeniyle kontrollü tek şeritten yol veriliyor. Yol çalışması olmayan yerlerde ise yollarda asfalt falan yok. Bildiğiniz betondan yol yapılmış. Tabii kalıp kalıp dökülen beton nedeniyle yükselti farklılıkları var ve zıplaya zıplaya gidiliyor. Arabada amortisörler iflas edecek diye korktuk. Neyse ki sağlam çıktılar. Peki sevgili Çekler, olmayan otoyol için para almak nasıl bir mantıktır? Tam tersine, arabalara verilen zararın tazmini için üste para vermeniz lâzım. Prag’a gelinceye kadar akla karayı seçtik. Ondan sonra da pek düzelmedi aslında yollar ama bozuk kesim daha azaldı.

Yol boyunca her taraf sapsarı bir bitki ile kaplanmıştı. Sonradan kanola olduğunu öğrendiğimiz bu sarı bitki tam bir görsel şölen sundu bizlere. Otoyoldan bu güzelliğe ulaşma imkânı olmadığından yoldan çıktık. Van Gogh’un tablolarındaki fırça darbeleri gibi tarlalara yayılan bu sarı cazibe, gerçek anlamda bizi yoldan çıkardı. Bir köye girdik ve sarı tarlaların kenarına geldik. Kenarına gelmekle kalmadık içine girdik. Muhteşemdi sonsuza giden sarı tarlaların içinde olmak…

Çekya’dan Almanya’ya geçişimizi anlamadık bile. Belli belirsiz bir levha, sonra bir baktık Almanya’daki hız sınırlarını gösteren kocaman levha. Girmişiz bile Almanya’ya…

DRESDEN’E VURULDUK

Akşam saatlerinde Dresden’e vardık. Dresden’e ilk gelişimiz. Daha doğrusu, Berlin dışında bir Doğu Almanya şehrine ilk gelişimiz. Merak had safhada. O nedenle şehrin merkezinde bir otopark bulduk ki hemen şehre akalım.

Şehir cıvıl cıvıl. Ben açıkçası çok resmi ve sevimsiz bir şehir beklerken tam tersi ile karşılaştım. Oldukça sevimli, hareketli, neşeli ve çok keyifli bir şehir çıktı karşımıza. “Elbe Nehri’nin Floransa’sı” deniyormuş Dresden’e. Elbe Nehri’nin kenarında bir Unesco Dünya Mirası. Tarihi ve kültürel açıdan oldukça zengin bir şehir. Ancak bu zenginlik İkinci Dünya Savaşı’nda İngiliz bombaları ile yerle bir oluyor. Birçok tarihi eser yıkılıyor. Savaş sonrası Doğu Almanya, şehri eskisine sadık kalarak yeniden kuruyor. İşte bugün bu güzellikleri imrenerek izliyorsak, 1945 sonrası sosyalist yönetimin tarihe ve kültüre sahip çıkması sayesinde olmuş.

Şehrin en önemli eseri Fraunkirshe Kilisesi’nin sadece bir duvarı ayakta kalmış. Sosyalist yönetim, eski kilisenin aynısını yaparken ayakta kalan duvarı dahi korumuş. Şu anda taşların renginden ayakta kalan duvar anlaşılıyor. Kilisenin müştemilatının bir duvarı ise, anı olarak dokunulmadan bırakılmış. Tarihe sahip çıkmak, onu değerlerin en üstüne koymak budur. Teşekkürler Doğu Almanya’nın bilinçli yöneticilerine.

Elbe Nehri üzerinde birbirinden güzel tarihi taş köprüler var. Ancak bir de yeni yapılan sevimsiz bir köprü var ki; “beni neden böyle yaptınız” der gibi sırıtıp duruyor tüm diğer güzelliklerin arasında. Bir yandan tarihe sahip çıkarak, yıkılsa bile aynısını tekrar yapan zihniyet, bir yandan eski zarif köprülerin yanına hiç yakışmayan sevimsiz modern bir köprü yapan zihniyet … Aynı toplumun iki farklı yüzü.

İşte Dresden’in fotoğrafları;

Nehir üzerinde eski buharlı gemiler aynen duruyor. Tabii ki şu anda buharla işlemiyorlar ama suya inen çarkları ve arada bir bacasından püskürttüğü siyah dumanı ile nostalji yaşamak isteyenler için birebir. Bu sevimli gemiler, akşam gün batımında yolcularını alıp, orkestra eşliğinde şarkılar çalarak nehir turuna çıkıyorlar. Gemide danslı akşam yemeği epey rağbet görüyordu. 5 geminin hepsi tıklım tıklım doluydu.

Gemilerin nehirde, orkestra eşliğinde gezintiye çıkışlarını izledikten sonra kampingimize yöneldik. Hava geç karardığı için saati fark etmemişiz; saat 21:30’a gelmiş. Şehir merkezine 900 metre mesafede bir kamping varmış. Acaba nasıl bir yer, gidip bakalım dedik. Ağaçlar içerisinde, nehre çok yakın, şehir merkezinin de  hemen yakınında olan bu kamp yeri tamamen açık bir alan. Aslında sadece park yeri. Gişe, resepsiyon gibi hiçbir şey yok. Tuvalet, duş gibi sabit hiçbir tesis yok. Girip kalıyorsun. Sabah bir araba gelip para topluyor. Gecelik 10 Euro. Şehre yakınlığı nedeniyle bu para normal geliyor insana. Kent merkezi yürüme mesafesinde. Elektrik alınabilen bir kısım var. Bizim elektrik ihtiyacımız olmadığından ön kısımda çimlerin üzerine kuruluyoruz. Artık yorgunluk çıkarma vakti…

Dresden’de kaldığımız park yerinin ismi Area Sosta Camper. Koordinatları şöyle; 51º 05’ 78.69” N, 13º 76’ 33.34” E

Yarın Danimarka’ya geçeceğiz. Hedefimiz önce Aarhus, ardından Odense ve Kopenhag. Bu şehirleri merak ediyorsanız yazısı yakında gelecek. Ancak Danimarka’dan itibaren internetimiz sınırlı olacak. Sadece wifi alanlarından bağlanacağız. Danimarka, İsveç, Norveç ve Finlandiya’da durum böyle. Cevaplarımızda gecikme olursa bilin ki sebebi budur.

Danimarka yazımızda anılarımıza devam etmek üzere şimdilik sağlıcakla kalın…

5 thoughts on “EDİRNE’DEN HAMBURG’A KARAVANLA MARATON: 5 GÜNDE 2300 km. (15 – 19 Mayıs 2017)

  1. harikasınız,her şey için çok teşekkürler.Her zaman ,her yerde yolunuz açık ve sağlıklı olmanız dileğiyle

Bir Cevap Yazın