6 mins read

KAYINPEDERİMİ SONSUZLUĞA UĞURLARKEN

“Murat sen üzülme ben varım”. Bu lafı dün gibi kulaklarımda çınlıyor. Kaybedeli ve Onu sonsuzluğa uğurlayalı 6 gün oldu. Yatıyorum-kalkıyorum, bu laf kulağımda. Geçmiyor. Tonlaması öyle doğal bir kendine güven içeriyor ki, tamam diyeceğim “ben üzülmem sen varsın”.

Babamı 16 yaşımda kaybettim. Dürüstlüğü, çalışmayı, ideallere inanmayı, hayallerimin peşinden koşmayı, Dünya’yı değiştirmek için uğraşmayı, kısaca her şeyi öğrendiğim babam için 16 yıl çok kısaydı. Lise 2’yi bitirdiğim yaz ben de bittim. Yeni bir hayat başlıyordu. O günden sonra sadece annem ve ağabeyim vardı. Onlar olmasaydı o kara günleri atlatmak çok zordu.

24’ünde evlendim ve yeni bir babam oldu. İlk önceleri alışamadım. O güne kadar her şeye kendim karar vermiştim. Bağımsız ve özgürdüm. O ise emekli askerdi. Kurallar dünyasının insanıydı. Ben ise kuralsızlıkların, başı bozuklukların, isyanların, devrimciliğin,.. Evlenirken, nikah davetiyesinde sadece bizim ismimiz olsun diye  direndik… Sanki çok önemli bir konuydu, olmazsa olmazdı… Nikah davetiyemizde sadece bizim ismimiz yazacaktı. Davet eden bizdik. Ailelerimizin ismine gerek yoktu. “Tamam” dedi, inanamadık. “Tamam” dedi şaka değil ve o davetiyeyi herkese, tüm yakınlarına dağıttı.

Bir astsubay maaşıyla 4 çocuğu büyütmüş ve üniversite eğitimlerini tamamlayabilmek için çırpınmıştı. Emekliye ayrıldıktan sonra Tariş’te işçi olarak çalışmaya başlamış ve ünlü Tariş direnişine katılmıştı. Daha sonra tüm direnişçiler gibi işten atılmış ve otellerde resepsiyonistlik yaparak 4 çocuğunun da üniversiteyi bitirmesini sağlamıştı.

1987’de evlendik. 1993’te denizlere açılma duygusunu bastıramayınca Emine’nin de kabulüyle tekne almaya karar verdik. İstanbul’daki iki tekne arasında kararsız kalınca ikisini de görmek gerekti. Emine işleri nedeniyle gelemedi. Beni yalnız bırakmamak için kalktı babam benimle geldi. Birisine karar verdik ve satın alma işlemlerini tamamladık. İzmir’e döndük ve bir hafta sonraki bayrama kadar tekneyi getirmek için yanıma adam aramaya başladım. Tekneyi ben getiririm ama henüz amatör denizci ehliyetim yok.

İzmir’de kiminle görüştüysem bayram öncesi tatil programı yaptığı için gelemedi. Sonunda, çocukluk arkadaşım, beraber optimistten yetiştiğimiz yelkenciliğine çok güvendiğim, ehliyeti de olan arkadaşım gelmeyi kabul etti. Ben 2 gün öncesinden gidip teknenin tüm eksiklerini tamamladım. Artık GİGİ (teknemizin ismi) alesta (hazır). Arkadaşım sabah 10 gibi Ataköy Marina’da olacak ve açılacağız. Saat 11:00 oldu yok. Telefon ettim İzmir’e, eşinden bindiği otobüs firmasını öğreneyim de gecikme sebebini sorayım diye. Arkadaşım açtı telefonu. “Murat kusura bakma, eşimle kavga ettim, gelemiyorum”. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Hemen İzmir’i Emine’yi aradım ve durumu anlatıp, “ben yalnız çıkıyorum yola” dedim. “Sakın yalnız çıkma ben sana yarın birisini göndereceğim” dedi. “12’ye kadar beklerim, geldi geldi, gelmedi ben yola çıkarım” dedim.

Ertesi gün sabah aradım, “Yola çıktı geliyor” dedi. Kim? Söylemedi. Israrlarım üzerine “babam” dedi. Yine başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Babam yüzme bilmez. Hayatında ilk defa yelkenli bir tekneye binecek. İzmir’de vapurdan başka bir deniz aracına bindiğini sanmıyorum. Bana ehliyetli biri lazımken yüzme bilmeyen biri geliyor, hem de kulağı ağır işitiyor. “Tek başına açılmandan daha iyidir, sana can yoldaşı olur” diyor Emine… Sanki kara yoluyla tıpış tıpış geleceğiz.

Gerçekten saat 10:00 gibi marinada karşıma dikildi babam. “MURAT SEN ÜZÜLME BEN VARIM”.

Şu cesarete bakar mısınız? Şu insanlığa bakar mısınız? Şu yüce gönüllülüğe bakar mısınız? Aslında kendisini büyük bir tehlikeye attığının farkında. Ama umuru değil. Hani derler ya kefenini giymiş de gelmiş diye. Tam da öyle, yüzü gülüyor ve beni de cesaretlendirmeye çalışıyor. Başardı da…

Açıldık ummana… Marma Denizi’nde 4 saat yol aldık. Can yeleğini giydirdim ve “kesinlikle çıkarmayacaksın ve havuzluktan ayrılmayacaksın” dedim. Yarım saat sürdü talimatı kabulü. Ayaklandı ve teknenin başına gitti. Bağırıyorum, duymuyor. Otopilot yok. Dümeni bırakamıyorum. El işareti yapıyorum, görüp geliyor. Çocuklar gibi şen. Çok büyük zevk aldığı belli. Ama ben öyle tedirginim ki nasıl hakim olacağımı bilemiyorum. Dümeni emanet etmeme olanak yok. Dümeni belli rotada oturttuktan sonra halatla bağlayıp bir süre ayrılabiliyorum. Hava sertleyince buna da olanak yok. Dümeni vermeyi deniyorum, tekne rüzgar üstüne girip yavaşlıyor. Çaresiz, 4 saat sonra geri dönüyoruz. Ancak çok büyük bir hayat dersi alarak… İnsanın bazı şeyleri yapabilmesi için bilgi, kültür, birikim, tecrübe falan, geç bunları, YÜREK LAZIM ÖNCE.

Babam o günden sonra benim kahramanımdı. Kaç kişide vardır böyle yürek? Kaç kişi seninle sorgusuz sualsiz her yola gelir? Kaç kişi ölümüne seninle birlikte olmaya koşarak gelir?

Ve gelirken “MURAT SEN ÜZÜLME BEN VARIM” der.

Onu çok özleyeceğiz. Hiçbir zaman unutmayacağız. Hele benim kulağımdan hiçbir zaman gitmeyecek o sesleniş.

06 Ağustos 2015

Murat Moralı

kayinpeder

Soldan sağa Selin Moralı, ben, Zekeriya Düzgün, Emine Moralı, Cennet Düzgün

4 thoughts on “KAYINPEDERİMİ SONSUZLUĞA UĞURLARKEN

  1. Çok güzel ve duygu dolu bir yazı yazmışsın Muratcım. Keşke kendisiyle tanışma fırsatım olsaydı.
    Nur içinde yatsın.
    Yaşar

  2. Sağol Yaşarcım. Tanışmanızı çok isterdim. Bir şiir kitabı var, Belki biraz daha yakından tanımanı sağlar. İlk gördüğümde sana hediye edeceğim. Sevgiler.

  3. Başınız sağ olsun. Mekanı cennet olur inşallah. Gezilerinizde de Allah’a emanet olun.

Bir Cevap Yazın