PORTO 11-12 Haziran 2015 – PORTEKİZ (5. Bölüm)
14 mins read

PORTO 11-12 Haziran 2015 – PORTEKİZ (5. Bölüm)

11 Haziran sabahı trenle Porto’ya geçmek için Lizbon tren garına gidiyoruz. Biletimizi 11:30 trenine alıyoruz. Garda yürüyerek dolaşan kuşlar dikkatimi çekiyor. Kanadı mı kırık acaba derken yerdeki uyarı yazısı ile donup kalıyorum; “Kuşlara Tekme Atmayın”. Bu kuşlar burada yaşıyor. İnsan gibi yürüyor, ama uçamıyor. Korumak için yere uyarı yazısı koymuşlar. Uçar sanıp da tekme sallamayın!!! Bravo, işte insanlık…. Bunları kimseye sormaya vakit yok, trenimiz kalkıyor.

Yolda ilk uğradığımız istasyon Lizbon Doğu Garı. Lizbon’un hayran olduğumuz modern bölgesinde EXPO için yapılan etkileyici garın içinden geçiyoruz.

45 dakikalık yolculuktan sonra durduğumuz Santarem istasyonu ise çinili duvarlarıyla sevimli bir sanat abidesi.

saat 14:40’ta, yani 3 saat 10 dakika sonra Porto Campnha tren garına vardık. Taksiyle şehir merkezine gidiyoruz. Bizi tarihi şehir merkezine götürmesini istiyoruz şoförden. Çünkü bu merkez 1996 yılında Unesco Dünya Mirası olarak kabul edilmiş. Tarihi merkeze Riberia ya da Oporto diyorlar. Taksiden iner inmez içimiz ısınıyor. Canlı, sevimli, şirin bir yere geldik.

DSC03722

Riberia’yı gezerken Türk grubuna rastlıyoruz. Rehberin elinde Türk bayrağı. İstanbul’dan gelmişler. Sohbetle biraz memleket havasını hissediyoruz. İyi geldi. Enerji kazandık.

Porto, Portekiz Krallığı’nın ilk kurulduğu şehir. Rio Douro’nun yani Douro Nehri’nin denize döküldüğü yerde kurulmuş. Lizbon’da Tejo Nehri, Porto’da Douro Nehri. Nehrin üstüne birçok köprü yapılmış. Tarihi merkez yani Oporto’da bulunan ve en fazla kullanılan, yukarıdaki ve aşağıdaki fotoğraflarda görülen; Louis I Köprüsü. Bu köprü, Gustave Eiffel’in mühendislerinden Theophile Seyrig tarafından 1886 yılında 3000 ton demir kullanılarak yapılmış. Alttan arabalar, üstten tren ve tramvay işliyor.

Haritadan Douro Nehri ve Porto’nun merkezi, Louis I Köprü’sünün olduğu yer (Oporto) ve diğer köprüler görülebiliyor. Önceden otel rezervasyonu yapmadığımız için merkezde otel arayışına başlıyoruz.

MERKEZDEKİ OTELLER EL YAKIYOR

Riberia’da birçok otel var. Hepsi birbirinden kaliteli. Ancak fiyatları oldukça yüksek ve zaten çoğunda yer yok. Olanlarda da bizim kalmamıza olanak yok.Bir kafeye oturup başlıyoruz internetten otel aramaya. Fiyatlar düşündüğümüzün epey üstünde. Derken bir otel buluyoruz. Oporto’nun yukarısında (nehir kenarına bir yokuşla aşağı iniliyor), belediye binasının bulunduğu meydandaki bir otelde yer var ve fiyatı da uygun. Cep telefonunun navigasyonuna kurup rahatlıkla buluyoruz otelimizi. Av. dos Aliados’da yani Aliados Meydanı’nda Hotel Aliados.

HOTEL ALİADOS

Resepsiyon 2. katta. Otel’in altında bir restoran var. Yerel yemekler yenebilir. Otelin binası epey eski ama odamız fena değil. Oldukça geniş ve temiz bir oda. Eşyalarımızı bırakıp hemen çıkıyoruz. Ve başlıyoruz Porto’nun merkesi Riberia’yı (Oporto) dolaşmaya. Seyreyle gözüm seyreyle…

Evet, gelmeden önce güzel bir kent bekliyordum ama bu kadar sevimli olacağını tahmin etmemiştim. Luiz I Köprüsü’nden Douro Nehri’nin karşı tarafına geçiyoruz.

TELEFERİK GÜZEL DÜŞÜNCE

Karşı kıyıdan Luiz I Köprüsü üstüne teleferik işliyor. Biletimizi alıyoruz. Bilet ile birlikte, hemen karşıda ücretsiz şarap tadımı hediye olarak veriliyor. Porto şarabını denemeyi zaten çok istiyorduk. Kendimizi akşama programlamıştık ama bu güzel bir fırsat deyip gidiyoruz tadım yerine. Gelenler fado müziği karşılıyor. Tadım yeri çok hoş. Porto şarabını da beğendik. Ardından teleferiğe binip manzaranın fotoğraflarını çektik.

Luiz I Köprüsü’nün üstünden tren ve tramvaylar işliyor ama yanında yaya yolu ayrılmış. Manzaraya hakim yürümek çok keyifli.

Nehrin karşı yakasında halen nehir boyunca uzanan şarap bağları var. Bu bağlarda en iyi üzümler yetiştiriliyormuş. Eskiden üretilen şaraplar fıçılara konulup nehir boyunca ravelo denilen teknelerle iç bölgelere buradan taşınıyormuş. O yüzden hala ravelolar bir simge olarak duruyor. Akşama kadar Riberia’yı karış karış dolaşıyoruz. Köprü üstünden tekrar karşıya geçtiğimizde karşımıza Porto Katedrali çıkıyor. Görkemli bir bina, ancak yanındaki beyaz boyalı papaz evi pek yakışmamış.

Porto’nun akşamı da ayrı bir güzel;

Akşam yemekte Porto şarabının roze ve kırmızısını da denedik ve beğendik.

12 HAZİRAN, PORTO KAZAN BİZ KEPÇE

Sabah ilk işimiz Aliados Meydanı’nı iyice dolaştıktan sonra Trindade Kilisesi’ne gitmek oldu. Trindade çok eski bir kilise değil. 19. yüzyılın başlarında neoklasik tarda yapılmış.

Daha sonra Porto’nun çarşılarının olduğu Bolhao bölgesine yürüdük. Porto’nun peynir ve şarap, unlu mamuller ve tatlı dükkanları bol çeşitli seçenekler sunuyor.

Dükkanlarda, çarşıda, pazarda dikkatimi çeken, kadınların tüm sosyal yaşamın, iş yaşamının, ticaretin, memuriyetin, daha doğrusu yaşamın her alanının tam göbeğinde yer alıyor oluşu. Hatta çoğu noktada erkekleri geçmişler bile. Bizde pazarda meyve sebze satanların erkek olmasına alışmışızdır. Kadınlar tek tük yer alır pazarlarda. Portekiz’de ise erkek satıcı ile nadiren karşılaşılıyor. kadınlar ekmeğini taştan çıkarıyor Portekiz’de. Ve şu bir gerçek; erkeklerden çok daha iyi yapıyorlar işlerini. Pazarda balık satıcısı kadını seyrettim, balığı ayıklayıp paketleyişinde bile bir estetik ve nezaket vardı.

Çarşılardan esintiler;

Porto’da iç burkan dilencilerle de karşılaştık. Müzik aleti çalan körler, 4 tane köpeği ile birlikte dilenen adam v.s… Ama  sokakta hiç rahatsız edilmedik. Portekiz içten içe bir ekonomik krizin içinde debeleniyor. Şu anda krizle mücadelede en büyük avantajları turizm.Son birkaç yıldır turist sayısı sürekli artmış. Portekizliler de turizmin altyapısını oluşturmada epey çaba sarf etmiş. Şimdilik bir problem yok gibi görünüyor, ama turizm tökezlerse ülke de baş aşağı gider.

CAFE MAJESTIC

Sırada Porto’nun en ünlü kafesi var. Cafe Majestic. 100 yıllık bu ünlü kafenin dekorasyonu detaylarında göz alıcı. En ünlü tatlısı ise ekmek kadayıfı benzeri bir tatlı. Fena değil ama çok şerbetli. Sadece kahve içmek için bile uğranmalı bu kafeye.

SAO BENTO TREN GARI BİR SANAT ESERİ

Majestik Kafe’den sonra Porto’nıun en önemli sanat eserine geçiyoruz. Bu sanat eseri bir tren garı. Sao Bento Tern Garı dünyanın en güzel garları arasında. Duvarları çini tablolar ile süslü. Resmedilen savaşlar olmasına rağmen insana hoş geliyor. Böyle bir tren istasyonundan insan her gün trene binse her gün başka bir detay keşfeder.

CLERIGOS KULESİ’NDEN MANZARA

Sırada Clerigos Kilisesi ve Kulesi var. Porto’nun en güzel manzarası bu kilise kulesinden görülürmüş. Barok üslupla 1732 ila 1763 yılları arasında yapılan kilisede gerek dış cephenin güzelliği gerekse içinde ilginç güzellikler insanı şaşırtıyor. Hele kulesi… Manzarası gerçekten güzelmiş.

DÜNYANIN EN GÜZEL KİTAPÇILARINDAN BİRİ

Kiliseden sonra şimdiye kadar gördüğüm en güzel kitapçıya gittik. Bu kitapçı dünyanın en güzel 5 kitapçısından biri olarak gösteriliyor. Dükkanın içi bir mimari estetik dehası. Kendisi de dünyanın her yerinden gelen kitaplarla yüksek tavanlara kadar raflarla dolu olunca insanın içinden çıkmak istemiyor. Dükkanın ortasındaki merdiven inanılmaz bir güzellik katıyor dükkana. Ahşap oymalar mükemmel. Bir de tavandaki vitray var ki hayran kaldım. Bir işçinin elinde çekiç ve yanında “Decus in Labore”yazıyor. Yani “güzellik çalışmaktadır” ya da “güzellik emektedir”. Tam tercüme edemediğimin farkındayım. “Çalışmak güzeldir veya emek en güzel şeydir” diye de söylenebilir. Burası 1881 yılında kurulmuş olan LELLO KİTAPÇISI.

Lello Kitapçısından çıkmak istemedik ama saat 18:00 trenine biletimiz var. Lizbon’a döneceğiz. Yarın da sabah 09:30’da uçağımız kalkıyor. Porto’nun güzelliklerini daha iyi yaşamak için Douro Nehri üzerinde tekne gezisine katılıyoruz. Nehir üzerindeki 6 köprüyü de görüyoruz.

Nehir gezisinden sonra sırada Porto’nun önemli bir değeri Sao Francisco Kilisesi’ni var. Ancak içeride fotoğraf çekmenin yasak olması bizi kızdırıyor. Gotik bir fransisken kilisesi. Altın kaplamalara 200 kg altın kullanılmış. İçinin gerçekten görülmesi gerek. fakat Vatikan’da bile fotoğraf serbestken burada neden yasak olduğunu anlamaya olanak yok. Flaşla çekime izin vermemek normal ama tamamen yasaklamak çok yanlış. Kapıda fotoğrafların yer aldığı kitapçık 3 Euro’dan satılıyor. Herhalde bu kitapçığı satmak için diye düşünüyorum yasak sebebini.

DSCN3646
Şehir turu yapan mini tren

Vaktimiz azalıyor. Biraz daha vaktimiz olsa, şehri dolaştıran bu trene binerdik.

DSCN3647
Campanha Tren Garı – Trenimizi bekliyoruz

Artık demir alma vakti geldi Porto’dan. Taksiye atlayıp Campanha Tren Garı’na gidiyoruz. Sao Bento aklımızda. Ama Sao Bento’dan Lizbon’a tren kalkmıyor. sadece yakın banliyölere tren işliyormuş.

Bir daha Porto’ya gelir miyiz bilemiyorum. Gelmek isteriz de vakit bulabilir miyiz? Gezilecek epey bir yeri arkamızda bırakarak gidiyoruz ne yazık ki. 5 günlük Portekiz maceramız burada sona eriyor.   Yaklaşık 3 saatlik bir yolculuktan sonra vardığımız Lizbon’da ilginç görüntülerle karşılaşıyoruz. 10 haziran ulusal günde hiç bir kutlama göremediğimizi belirtmiştim. Bugün 12 haziran ve ismini unuttuğum bir aziz günüymüş. Aman allahım, her tarafta bir şenlik havası. Ticaret Meydanı’nın ortasına büyücek mangalları kurmuşlar, balık ekmek ve biralar gırla gidiyor. Gençlerin başında yeşil peruklar. Dans edenler, oynayanlar. kardeşim ulusal gününüzde bu kadar eğlenmediniz… Aziz yusuf muydu neydi, bu kadar içki içip eğlenirseniz sizi çarpar valla. Azizin önünde dua edip yas tutmanız lazım. Ooooo, dinleyen kim…. Ticaret Meydanı’na orkestra kurulmuş, genci, yaşlısı müziğin ritmiyle dans edip eğleniyor.

Elveda Portekiz, akşam iniyor ağır ağır. Otelimize geçiyoruz. 3K Barcelona Oteli’nden çok memnun kaldık. Merkezde otel aramayanlar için iyi bir seçenek. Yarın gideceğiz ama hep bir daha gelebilir miyiz diye düşünerek. Çok sevdik seni Portekiz. Şimdilik allahaısmarladık…

Bir Cevap Yazın